°39°

611 66 202
                                    

Yaşadığımız bu hayat eninde sonunda biter, uzun bir  sonbahara dönüşür. O sonbahar yazın tüm incisini unutturur sana. Tek bir sonbahar günü tüm yazına bedeldir işte o an.
Ettiğin veda tüm mevsim boyunca seninle kalır. Hatta tüm yaşantın boyunca seninledir.
Günler gittikçe hazinleşir, geceler seninle kalır. Tek dostun kırık olan narin kalbin ve gözünden dökülen inci tanelerin olur. Her gün sürüklenirsin. Bir ileri bir geri, aynı dalgalı bir deniz gibi...yaşamak işkencedir ruhuna. Bile bile yürümektir bu acıların derinliğine...

Aşkın tanımını bulduğumuz insanı nasıl anlayabilirdik? Bir insana beslediğimiz duyguların küçük bir sevgi olmadığını nasıl anlayabilirdik? Bunu tatmadan önce bende bilmiyordum doğrusu. Aşık olmak nasıl bir duygu veya aşık olunca ne hissederiz bilmiyordum. Ta ki onunla tanışana kadar...

Jungkook bana aşk nedir onu öğretmişti. Aşkın meyvesini ben onunla tatmıştım. Belki iyi belki kötü...belirsizlik içinde...

Aşk, sevgi demek değildi. Aşk, sürpriz bir şekilde başına gelen heyecanın ta kendisiydi. Onun yanında mutlu ve huzurlu hissetmeye başlamakla başlıyordu her şey. Hiçbir şey yapmasa bile yanında duran varlığıyla enerji alabiliyordun.

Dondurucu olan soğuk bir gecede kurduğun onun hayâli ile ısınabilmekti aşk. Onu üzmekten korkmaktı. Bu yüzden yaptığın her hareketini düşünmekti aşk. Bir damla gözyaşı için, hayatını gözünü dahi  kırpmadan verebilmekti. Onun için ölümü göze alabilmektir aşk...

Her gün onunla konuşmak hiçbir zaman ayrı kalmamak istiyordun. Öyle bir an geliyordu ki sırf konuşamayacaksınız diye geceleri uykularından bile nefret eder hale geliyordun.

Beraber geçirdiğin her güne o kadar çok alışıyordun ki ayrı kaldığın sürelerde bile zihnini onunla dolduruyordun. Sen onu her şeyi ile kabul edip severken hiçbir karşılık dahi beklemiyordun.

Kokusu kazınıyordu her bir hücrene ve sürekli o kokuyu arar oluyordun. Yalnızca onun kokusu sana huzur ve mutluluk katıyordu. Stabil giden hayatında engebeli bir yola sürükleniyordun. Ama bu sorun değildi. O yanındaysa birlikte ölüme dahi gidebilecek kadar kör olmuştu gözlerin. Onun esiri olmuştun artık. Sadece o olsun başka hiçbir şey olmasın istiyordun.

Gözünü aşk kör etmiş dedikleri bu olsa gerek. Aşık olduğun zaman gözün ondan başka her şeye kör olmaya başlıyordu. Yavaş yavaş etkisi altına alırken aşkın seni, sen hiçbir tepki dahi gösteremiyordun. Öylece denizin dalgaları sürüklediği gibi sende onun etkisinde sürüklenip gidiyordun.

Ama artık ne o kalmıştı ne de kokusu...Ne varlığı kalmıştı ne enerjisi...Ne gülüşü kalmıştı ne sevgisi...her şeyi ile yok olmuştu. Jeon Jungkook'un ölümünden tamı tamına beş ay geçmişti...

Flashback

5 ay önce o gece

Jennie'nin ettiği telefondan sonra girdiğim şokun etkisi ile olduğum yere çivilenip kalmıştım. Damarlarımda akan kan dolaşımını durdurmuş beynim tüm fonksiyonlarını kesmişti.

Taehyung'un bedenimi sert bir şekilde sarsması ile odak noktam değişmek zorunda kalmıştı. 'O...' diyebilmiştim aciz bir şekilde. Kelimelerim boğazıma dizilmiş ve büyük bir yumru haline gelmişti.

"LİSA! Kendine gelmelisin!"

Bağırışlarına karşılık kendime zar zor gelirken kafamı iki yana sallıyordum. Ellerim saçlarıma gittiğinde gözyaşlarım özgürlüğüne ant içmiş gibi süzülüp gidiyordu. Saçlarımı çekiştirip dururken deli gibi ağlıyordum.

The Price of LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin