°32°

666 78 171
                                    

Bedenimi saran bir soğukluk hissediyordum fakat gözlerimi açacak en ufak bir halim dahi yoktu. Gelen soğukluk yüzünden vücudum titrerken ellerimin hareketi kalın ipten dolayı engelleniyordu. Olduğum yerde hafifçe kıpırdandım ve yavaş yavaş gözlerimi açtım. Fakat etraf simsiyahtı. Hiçbir şey göremiyordum. Ağzımda hissettiğim bant yüzünden konuşmak istesem de konuşamıyordum. Yattığım yerden çırpınmaya başladıktan kısa bir süre sonra açılan kapı sesini duymuştum. Bu ses yüzünden hareketlerimi durdurmuş ve öylece titreyen bedenim ile beklemeye başlamıştım.

Adım sesleri gittikçe yaklaşırken daha önce tanıdık olan o ses konuşmuştu. Daha önce malları bana getiren kişi. Yoongi.

"Selam Lisa."

Konuşmak istiyordum. Konuşup nerede olduğumu ve benden ne istediklerini sormak istiyordum.
Yakınımda hissettiğim nefes ile beraber elini saçıma götürmüştü. Tutamlarını parmağına dolayarak okşuyor aynı zamanda da konuşmaya devam ediyordu.

"Aslında senin için üzülüyorum."

Saçımın arasında dolanan parmakları yavaşça yanağıma iniyordu. Yanağımda daireler çizdikten sonra boynuma ardındanda omuzuma geçmişti.

"Güzel kızsın, tatlısın. Belki de Hoseok ve Jin ile tanışmamış olsaydın hiçbir şey başına gelmezdi."

Dediği cümle ile ne dediğini anlamamıştım. Hoseok ne alakaydı?

"Gözündekini ve ağzındakini çıkarıcam fakat çok konuşmayacaksın anladın mı?"

Kafamı aşağı yukarı hızla salladıktan sonra gözlerimi açmıştı. Etrafa bakındığımda karanlık bir odadaydım. Yalnızca dışarıdan ufak bir ışık vuruyordu. Birde yatak vardı. Onun dışında bomboş ve karanlık bir odaydı.

Ağzımdaki bantı hızlı çekmesi yüzünden küçük bir çığlık sunmuştum ortaya. Hayvan herif yavaş olsa ölürdü sanki.

"Yavaş olsana it herif."

"Çok konuşma istersen."

"Neden ben? Yani ne istiyorsunuz benden?"

"Hoseok ve Jin anlatmadı mı yoksa? Ah tabi...her şeyi anlatmalarına rağmen onu anlatmadılar."

"Onların bununla ne ilgisi var?"

"Bak ufaklık-"

"24 yaşındayım."

"Neyse ne."

"Benden ne-"

"Senden istediğimiz tek şey canının yanması anladın mı? Senin canın yandıkça Hoseok ve Jin'in canını daha çok yakıyor ve amacımıza ulaşıyoruz."

"Onlardan ne istiyorsunuz?"

"Bir şey istediğimiz yok. Patronun emri."

"Nasıl bu kadar iğrenç olabiliyorsunuz aklım almıyor."

"Bana bak. Senin o çok sevdiğin Jungkook, masum mu sanıyorsun?"

Gözümden bir damla yaş gelmesi ile dediklerini dinlemeye devam etmiştim.

"O cam parçaları şans eseri mi kondu oraya sanıyorsun? Ya da o süs eşyasının gerçekten sağlam olmadığını mı sanıyorsun? Ah tatlım sen çok masum bir aptalsın."

The Price of LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin