°57°

429 57 51
                                    

-Lisa'nın Anlatımından-

Hafif esen rüzgar tenime değdiği her noktayı gıdıklarken omuzlarıma attığım hırkaya daha çok sarılıyordum. Güneş tepede olmasına karşın hava yine de rüzgarlı yönünü saklamıyordu.

Üzerime giydiğim hırkama iyice sarılırken adımlarımı daha da hızlandırıyordum. Yaklaşık bir saat önce markete gitmek için evden çıkmıştım ve şu anda daha kalın giyinmediğim için fazlasıyla pişman olmuştum.

Ellerimi birbirine sürtüp sıcak nefesimi üzerine üflediğim sırada koşturmaya devam ediyordum. Yürüyerek neden evden bu kadar uzak bir markete gittiğimi sorgularken arkamdan bir bedenin bedenime sarılması ile çığlık atmam bir olmuştu.

"Şşt sakin ol benim."

Tanıdık olan sese karşılık derin bir nefes vermiş ve sinirle arkamı dönerek omuzuna sert bir yumruk geçirmiştim.

"Ya Jungkook! Nasıl korktum haberin var mı?"

Gülüşü yüzünü esir alırken anında kaşlarını çatmış ardından hızla büyük elleriyle küçük ellerimi hapsetmişti.

"Ellerin buz gibi."

"Fazlasıyla üşüyorum ondandır."

Olduğum yerde titremeye devam ederken ne olduğunu anlamadan ayaklarım yerden kesilmişti.

"JUNGKOOK! NE YAPIYORSUN!"

Bedenimi kucağına aldığı gibi hızlı adımlar eşliğinde yürümeye başlamıştı.

"Jungkook! Herkes bize bakıyor."

"Umrumda değil. Daha fazla üşümene izin veremem."

Ufak çaplı bir gülümseme yüzümü esir alırken kollarımı boynuna dolamış ve daha sıkı sarılarak kokusunu içime çekmiştim. Onun kokusu...beni bu dünyadan alıp bambaşka diyarlara hapsediyordu. Ona alışmak,onunla olmak veya adının geçtiği herhangi bir saniye...hayatımda başıma gelen en güzel şey Jungkook'un ta kendisiydi. Aşktı...sevgiydi. Hem abi hem babaydı. Hayatımın içinde her şey olmuştu adeta.

İşittiğim zil sesinin beraberinde çoktan eve geldiğimizi anlamıştım. Kapı saniyeler içinde açılmış ardından sıcak hava bedenimle buluşmuştu. Jungkook yavaş adımlarla ilerlerken salona geldiğini bağırma seslerinden anlamıştım.

"LİSA! BİR ŞEY Mİ OLDU!? NE OLDU!?"

Jennie'nin çığlığı ile Jungkook gülmüş ardından kucağına aldığı bedenimi yavaşça yere bırakmıştı. Gülerek Jennie'ye döndüğümde korkusu gözlerinden anlaşılıyordu.

"İyiyim iyiyim. Hiçbir şey olmadı yalnızca aşırı üşümüştüm ve Jungkook daha hızlı gelmek için bu yola başvurdu."

"Of yüreğim ağzıma geldi. Aptal mısınız siz?"

"Sakin ol Jen."

Hoseok'un sözlerinin ardından Jennie bana yaklaşmış ardından sımsıkı sarıldıktan sonra geri çekilmişti.

"Ya ne bileyim. Paranoyak oldum sayenizde."

Gülümseyip sarıldıktan sonra hepimiz koltuklara geçip oturmuştuk. Taehyung'un ölümünden sonra iki yıl geçmişti. Onun ölümü hepimizi derinden etkilerken Jennie hala daha tam toparlamış sayılmazdı. Fakat ilk zamana göre oldukça iyiydi.

O günler gerçekten çok zor geçmişti. Jennie günlerce yemek yemiyor hatta odasından dahi çıkmıyordu. Her gece sessizce yatağında ağlardı. Öyle ağlardı ki içimin parçalara ayrılmadan durması elde değildi. Zamanında birbirini deli gibi seven ikili nefret dolu ayrılmış ve hayatın bir sürprizi olarak yıllar sonra tekrar karşılaşmışlardı. Fakat hayat acımasızdı,acımazdı. İki genci henüz kavuşamadan birbirlerinden tekrar ayırmıştı. Fazlasıyla bencil bir şekilde...

The Price of LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin