°41°

598 77 168
                                    

"Dong Hyun?"
...

Bulunduğun durumu saniyeler sonrasında anladığın an tüm şaşkınlığın bedeninden çekilip yerine öfke dolu nefretin geçiyordu. O öyle bir nefretti ki karşıdaki insanı yok edecek bakışlara sahip oluyordun. Tabi karşıdaki bunu anlayacak kadar insansa...

"Selam Lisa."

Yüzüme bakıp pişkince sırıtmasına karşılık ateş saçan gözlerimle ona bakıyordum. Daha sonra elimde tuttuğum telefonu kulağıma götürmüş ve dilimden dökülen birkaç kelimeden sonra çağrıyı kapatmıştım.

Hala daha yüzüme gülümseyerek bakmasına karşılık gözlerimi devirmiş ve bir adım geriye doğru gitmiştim.

"Ne işin var burada?"

"Seni özledim."

"Ne işin var dedim?"

"Seni görmeye geldim."

"Dong Hyun!"

Gözlerimi ona dikmiş ve kaşlarımı çatmışken o gayet rahat gözüküyordu. İçimden bir kez daha lanet ettim...onunla tanıştığım, eğlendiğim her güne lanet ettim.

"Hangi yüzle karşıma çıkıyorsun halen daha?"

"Bu yüzümle."

Yayılan gülümsemesinin ortasına tükürmek istesem de bu isteğimi içimde gizleyip yumruğumu sıkmaya devam ediyordum.

Cebinde duran ellerini dışarı çıkarmış ve bir adım atarak aramızdaki minik mesafeyi biraz daha kapatmıştı. Sinir derimin içinden damarlarıma kadar dolanıyordu.

"Seni özledim."

Elini saçlarıma uzattığı anda geri çekilmiş ve sert bir tokatı yanağına geçirmiştim.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen!?"

Yana dönmüş kafası ile sesli bir kahkaha atmış ve tekrar bana dönerek konuşmuştu.

"Bu sinirin...kızınca çok seksi oluyorsun biliyor musun?"

"Bana bir daha dokunursan seni öldürürüm. Anladın mı beni? Seni öldürürüm."

Bir adım daha atacakken işaret parmağımı ona doğru uzatmış ve bağırmıştım.

"SAKIN! Bir adım daha atma. Uzak dur benden anlıyor musun? Çıkma karşıma. Ne biliyim git başka yerlerde eğlen, kafa bul, gez ama benden uzak dur."

Sözlerimi bitirdikten hemen sonra arkamı dönmüş ve hızla koşmaya başlamıştım. Arkama baktığımda peşimden gelmiyordu. Öylece olduğu yerde dikilmeye devam ediyordu. Yine de koşmaya devam ettim. Koştum...koştum...dizlerim tutmayana kadar koştum.

Evin önüne geldiğimde daha fazla dayanamamış ve yolun ortasına oturmuşum. Dizlerim ağrıdan titrerken ruhum bitmiş bir durumdaydı. İçimde tutamadığım gözyaşlarım özgürlüğüne kavuşurken boğazım parçalanana kadar bağırmıştım. Dizlerimi kendime çekip başımı arasına koyduktan sonra hıçkırıklarımla bir başıma kalmıştım.

"Sana çok ihtiyacım var. Benim sana ihtiyacım var."

İç çekişlerimin arasında söylenirken Jennie'nin yanıma oturması bir olmuştu. Kafamı kaldırıp dolu gözlerim ile ona bakarken tekrar etmiştim.

"Benim ona ihtiyacım var Jen. Nerede? Neden yok? Neden yanımda değil? Neden bıraktı beni?"

Kafamı göğsüne yaslamış ve saçlarımdan öpmeye başlamıştı.

The Price of LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin