Göz kapaklarımın kendiliğinden yavaşça açılması ile sabah olduğunu anlamıştım. Dün gece yaşadığım olay aklıma geldikçe bir şey yapamadığım için kendime çok fazla kızgındım. Şok olmuştum ve halen daha şoku üzerimden atamıyordum.
Dün gece Hoseok yanıma geldiğinde ona sımsıkı sarılıp yalnızca eve gitmek istediğimi söylemiştim. Yol boyunca ikimizden de ses çıkmamış ortamı yalnızca Hoseok'un hem merak hemde endişe dolu bakışlarıyla benim sulu gözlerim kaplamıştı. Eve geldiğimizde uyumak istediğimi her şeyi sonra anlatacağımı söylemiş ve direkt olarak odama çıkmıştım.
Dolu gözlerimi daha fazla tutamayıp ağlamaya başladığım da dakikalar geçmişti. Örtüyü üzerime iyice sarıp gözyaşlarımın yastığımı birer birer ıslatmasına izin veriyordum. Göz kapaklarım gittikçe ağırlaşmaya başlıyordu. Açık tutmaya gücüm kalmamışken çoktan gözlerimi kapatmış uykuya dalmıştım.
Şimdi ise uyanmış bayık bir şekilde etrafı izliyordum. Başımdaki ağrı düne göre azalmış olsa da hafif bir ağrı halen daha vardı. Başımı ellerim arasına alarak derin bir nefes aldığım da kapının açılması ile kafamı kaldırıp gelen kişiye bakmıştım.
"Sen gitmedin mi?"
"Seni o halde bırakıp gideceğimi mi sandın?"
Gülümseyip kafamı iki yana salladığım da Hoseok gülerek yanıma gelmişti.
"Ne olduğunu anlatacaksın bana fakat önce bir kahvaltıya ne dersin?"
"Asla hayır demem."
"O zaman aşağıda bekliyorum kahvaltı hazır."
"Ne zaman hazırladın?"
"Imm...az önce."
Gülüp sarıldıktan sonra geri çekilmiş ve az sonra geleceğimi söyleyerek onu aşağıya yollamıştım. Yataktan kalkıp banyoya yönelmiş ve kısa bir duştan sonra dolabın önüne gelmiştim. Ne giyeceğimi düşünürken elim beyaz şortuma gittiğinde dün yaşadığım olay ve hissettiğim korku tekrar gözlerimin önüne gelmişti. Elimi şorttan çekip yüksek bel siyah pantolunumu almış ve üzerine de beyaz askılımı giydikten sonra saçlarımı tarayarak açık bırakmıştım. Ruj ve rimel olmak üzere sade bir makyaj yapmış ve gözlerimin üstüne çok hafiften bir far sürmüştüm.
Tamamen hazır olduğumda aşağıya inmiş ve hazır olan sofrayı görünce bir gülümseme yerleşmişti yüzüme.
"Woahh! Gözlerim...gözlerim ışığından kör oldu."
"Abartma be."
"Bu abartıysa öldür beni Lalisa."
"Bana şöyle seslenme."
"Sadece uyum için söyledim üzgünüm Lili."
"Ah sorun değil. Jen nerede?"
"Dün gece telefonu kapalıydı. Az önce aradım yoldaydı."
Başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladıktan sonra masada yerimi aldım. Hoseok tam oturacakken kapının çalması ile adımlarını kapıya yönlendirmişti.
"Hadi ama ucundan-"
"Kim Seokjin! Başımdan defolmazsan ağzının ortasına yumruğumu yiyeceksin!"
"Ama-"
"AMA YOK! AMA YOK!"
Kopan gürültü ile içeriye tartışarak giren ikiliye baktım. Jennie elinde tuttuğu tablo ile kaçmaya çalışırken Jin peşinde dolanıyordu. Hoseok ise kapının önünde şaşkınca dikilmiş ikiliyi benim gibi izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Price of Love
Hayran KurguHayatında en güvendiğin insandan bile güçlü bir darbe yiyebileceğini Lisa çok iyi öğrenmişti... Kim bilebilirdi ki acımasız bir oyunun iki genci birleştireceğini? ~17/04/2020~