53 - Son Karar

2.5K 201 65
                                    

53 - Son Karar

MEDYA: TOLGA ÖZKAN VE MEHİR BEYTÜRK (GÜZDUMAN)

Annemin kolları arasında sımsıkı sıkılmış bir halde dururken annem "Ah benim canım kızım, biriciğim." diyerek bana sevgi sözcükleri söylüyordu.

"Anne... Boğuluyorum..." dediğimde beni sonunda bıraktı ve Barış'la Beril'e döndü. "Beril kocaman olmuşsun! O kadar güzel bir genç kıza dönüşmüşsün ki."

Ablam nazikçe gülümseyip teşekkür etti. Barış hala şaşkınca annemle babama bakıyordu, olayın gerçekliğini anlayamamıştı. Babam ona yaklaşıp "Koçum ne haber?" dediğinde "İyi- İyiyim." dedi.

Babalarımın onca yıldan sonra birbirlerine sımsıkı sarılışlarını görmek gözlerimi yaşartmıştı doğrusu. İki en yakın arkadaş sonunda birbirine kavuşmuştu.

"Ay içeri geçin, odalarınızı hazırladım bile." Annemler eski evlerine dönmüşlerdi ve biraz yardımla her şeyi yeni baştan tasarlamışlardı. İlk geldiğimde gördüğüm o terk edilmiş ve yalnızlıkla dolu ev gitmiş yerine ferah, iç ısıtan bir ev gelmişti.

Bebek odamı -her ne kadar sevmiş olsam da- değiştirmişlerdi. Üst katta üç tane misafir odası ve banyosu, benim odam ve annemlerin odası vardı. Alt kattaysa çalışma odası, salon ve mutfak bulunuyordu. Annem gelir gelmez bahçeye el atarak yeni çiçekler ekmişti. Bir bahçe salıncağı kurmuşlardı, masa ve sandalyeler de eklenmişti. Sonunda tam bir yuvaya benziyordu ev.

Odama çıktığımda yine zümrüt yeşili rengiyle bezeli duvarlar beni karşılamıştı. Çift kişilik yatağımın başlığı ve bazası siyahtı, üstündeki örtü yine zümrüt yeşiliydi. Yatağımın karşısında çalışma masam vardı ve o da siyahtı. Çalışma masamın üstünde siyah raflar vardı, raflara fotoğraf çerçevelerimi yerleştirmiştim. Kapının yanında boydan boya aynalı büyük gardolabım ve dolabın karşısındaki duvarda yerlere kadar uzanan bir cam vardı. Küçük balkonu kullanışlı olmasa da hava almak için idealdi. Yerle koyu kahverengi parkeydi, halım yuvarlak zümrüt yeşili bir halıydı.

Bavulumu açıp eşyalarımı dolabıma yerleştirirken asamla camı açtım ve temiz havayı odamın içine aldım. Kuşların cıvıltıları duvarlara çarparak etrafta dolaşıyordu.

Kapım tıklatıldı sakince. Babamın geldiğini görünce gülümsedim. "Nasılsın canım?"

"İyiyim, eşyalarımı yerleştiriyorum." Bavuluma bir göz attı. "Yardıma ihtiyacın var mı?"

"Yok babacığım, teşekkür ederim. Bitti sayılır." Aslında derdi başkaydı, biliyordum ama baklayı ağzından bir türlü çıkaramıyordu. "Eğer o konuyu açacaksan... Açma baba. Lütfen." diyerek onu yanıtladım.

Tolga'dan ve verdiğim karardan bahsetmek istiyordu herkes ama ben konuyu sonsuza kadar rafa kaldırmak ve orada küflenmesine izin vermek istiyordum. Belki bu sayede unuturdum.

"Ama Mehir..." İtiraz istemeyen gözlerle ona baktım. "Peki, nasıl istersen." dedi pes ederek. Alnıma bir öpücük kondurup odamdan çıktığında somurttum. Tolga'yı bir saniye bile olsun düşünmeyi bırakmak benim için zaten zordu, niye çevremdeki herkes bunu daha da zorlaştırmak istiyordu?

Annemin bizi çağırdığı tarihten bir hafta sonra gelebilmiştik Çanakkale'ye çünkü Okan babam işlerini bir türlü ayarlayamamıştı. Aslında ben gelecektim erkenden ama iki taraf da kesinlikle olmaz demişti, yolda başıma iş gelmesinden korkuyorlardı.

Işınlanamazdım da çünkü evin etrafındaki büyüler ışınlanmayı engelliyordu, zaten lisansım da olmadığı için yakalanırsam başım büyük belaya girerdi. Yönetim de bunu dört gözle bekliyordu elbette.

𝐒𝐎𝐘𝐋𝐔 𝐀𝐕𝐈Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin