5 - Av ve Avcı
Nihayet gözlerimi asalardan çekebildiğimde içime bir his oturmuştu. Kıpır kıpır hareket halinde olan bu his içimi sıcacık yapmayı başarmıştı. Cansu'ya ve Demir'e baktım. "Siz-siz de mi... nasıl?" Cümlelerimi toparlarken zorlanıyordum.
"Ailelerimiz kaçmayı başaran nadir kişilerden." dedi Cansu asasını elbisesine geri yerleştirirken. Demir elindeki asayla oynarken "Olabildiğince göze batmamaya çalışıyorduk, anlarsın ya, kırmızılar ailemizin veya bizim peşimizden gelmesinler diye ama sen gelince ve bu kadar gürültü çıkarınca..." dedi. "Bu kadar gürültü mü?" diye sordum.
"Eh, Batuhan denen çocuğa kafa tutmak, onu şaşı yapmak epey gürültü çıkarmak anlamına geliyor. Üst dönemler bile duyduğuna göre."
"Yani ben olay çıkarınca ortaya çıkma zamanının geldiğini mi düşündünüz?" diye sordum. Cansu başını hafifçe eğerek "Tam olarak öyle değil... Sadece yalnız olmadığını bil istedik." dedi.
"Sizin asalarınız da mı zümrüt özlü?" diye sordum merakla. Cansu başını iki yana salladı. "Benimki yeşim özlü, Demir'inki yıldıztaşı özlü, ikinci ve üçüncü kategoriden." dedi.
"Peki, ailemi nereden biliyorsunuz? Gerçek ailemi yani."
"Ailen yeşil asalılar arasında epey tanınıyor. Zümrüt özlü asalıların soyunun devam etmesini onlara borçluyuz. Yani sana." Cansu'nun yeşil gözlerine baktım. Bana gülümsedi. "Annemle babamın cesedi hiç bulunamamış." dediğimde ne sormaya çalıştığımı anlamıştı Cansu. "Biz de onları hiç görmedik." dedi.
"Zaten yaşadıklarını düşünmek aptalca bir ümit olurdu değil mi?" dediğimde Demir onaylarcasına bir mırıltı çıkardı. Gözlerim ona döndüğünde bana baktı. "Bak, sinirlerine pek hâkim olabilen birine benzemiyorsun ama olmayı dene en azından. Ortalık yerde seni rahatsız eden herkese uğursuzluk yapacaksan başına bu cezadan daha büyük şeyler gelir." dedi.
"İyi de sessiz kalmamı mı bekliyorsunuz yani?" diye sorduğumda "Evet." dedi Cansu.
"Benden istediğiniz şeyin imkânı yok. Bunu yapamam."
Demir başını iki yana salladı. Kapı açılınca müdireyi gördük. "Demir, Cansu burada ne yapıyorsunuz?" diye sordu aşağı inerken.
"Mehir'le tanışmak istedik." dedi Cansu. Hoca anlayışla üçümüze baktı. "Doğru, siz üçünüzün epey ortak noktası olmalı." dediğinde gülümsedik. Hoca dönüp saate baktı. "Cezan bitti Mehir. Yemeğe gidebilirsin. Bir daha olmasın, yeteneklerini daha yararlı işlerde kullan." dediğinde "Teşekkürler hocam, iyi akşamlar." dedim ve çantamı sırtıma atıp çıkışa ilerledim.
Cansu ve Demir peşimden gelip benimle yemek salonuna giderken Cansu "Bizim yurt odalarımız dördüncü katta, bir şey olursa ya da konuşmak istersen bizi bulabilirsin. Ya yurt odasındayızdır ya da ortak alanda." dediğinde "Ortak alan mı?" diye sordum.
"Ortak alanı görmedin mi?" diye sordu hayretle. Başımı iki yana salladım. "Ne büyük kayıp! Ortak alan tüm öğrencilerin kullandığı kocaman bir oda. Kanepeler var, çalışma masaları var, masa oyunları var. Öğrenciler genelde boş zamanlarında orada takılır."
Yemek salonuna girerken "Bizi birlikte görmeseler iyi olur." dedi Demir. Cansu ona hak verircesine başını salladı. "Önce ben gireyim o zaman." dedim. Onlara veda edip içeri girdiğimde Merve aceleyle elini salladı. Gidip yanlarına oturdum. "Ceza nasıldı?" diye sordu Sude.
Demir ve Cansu'nun içeri girişini izledim. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlardı. Cansu gülerek bir şeyler anlatıyordu, Demir elleri cebinde onu dinliyordu. "Çok... Sıradandı." dedim onlara bakmayı keserek. "Hoca dediğiniz gibi ödevlerimi falan yapmamı istedi. Saatlerce orada oturup ödev yaptım. "Siz neler yaptınız?" dedim tabağıma nohut alırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐎𝐘𝐋𝐔 𝐀𝐕𝐈
Fantasia𝐒𝐎𝐘𝐋𝐔 𝐀𝐕𝐈 │Her bir rengin anlamı vardır derler lakin hiçbir rengin anlamı hayatı pamuk ipliğine bağlayacak kadar tehlikeli olmamıştı. © audrisimpavi...