52 - Manşet Haber
Saçımı okşayan elleri hissedince gözlerimi açmadan gülümsedim. Saçlarımla oynanmasını sevdiğimi hep çok iyi bilirdi.
"Nasılsın?" diye sordu fısıltılı bir sesle. "Eve dönmek istiyorum." İzmir'e, evimin sessizliğine gömülmek istiyordum.
"İyi olacaksın tavşancık, biliyorsun değil mi?"
"Bilmiyorum, Nilsu'nun hallerini görmüyor musun? Havalara uçuyor. Bir şeyler yolunda gidiyor yani."
Son bir aydır onun mutlu yüzünü görmek beni delirtiyordu. Benim üzüntümden daha da keyif alıyor gibiydi. "Bence seni kışkırtmak için yapıyor."
Bir şey söylemedim. Teselli edilmek istemiyordum. Araba birazdan duracaktı ve ben sonunda evime, İzmir'ime kavuşacaktım.
İnsanlar toparlanmaya başladığında Cesur bana bakarak "Sakın daha fazla ağlama tamam mı? İhtiyacın olursa beni ara, saat fark etmez." dedi. Ona gülümsedim.
Bana en çok desteği o vermişti. Elimden tutmuş, beni sakinleştirmeye çalışmıştı. Kimseye anlatamadığım o şeyleri Cesur bildiği için onunla rahatça konuşabilmiştim.
"Teşekkür ederim." dediğimde hafifçe yanağımı okşayıp ayağa kalktı ve çantalarımızı aldı. Sırtıma takarken otobüs park edip durdu. Velilerin kalabalığını camdan görebilmiştim.
Bavulumu bagajdan almak için sırayı beklerken diğer yandan etrafı tarıyordum. Annemleri bir türlü görememiştim, neredeydiler? Gözüm Beril'i aradı ama o da ortalıkta yoktu. Kocaman bir sarı kafa topluluğunu nasıl göremiyordum!
Sonunda bavulumu alıp ilerlemeye başladığımda arkadaşlarımı görüp elimi salladım, bir dahaki okul yılına kadar görüşmemiz zor olacaktı. Atlas bana asker selamı çakıp giderken gülümseyerek önüme döndüm ve gözlerim hemen onu buldu. Ayaklarım olduğu yerde durmuştu. Ne dönüp gidebiliyordum ne de ona ilerliyordum.
Benim durduğumu görünce birkaç adımda yanıma geldi. Annemden yürümeye başladığını duymuştum ve onun için mutlu da olmuştum ama buraya gelebileceği aklıma hiç gelmemişti.
"Mehir." Gri gözleri bana bakarken zayıfladığını fark ettim, biraz sakal da bırakmıştı. "Ne işin var burada?" dedim zorlukla, sesim o kadar kısık çıkıyordu ki. Güç almak için elimle bavulumun tutacağını sıkıyordum.
"Konuşmalıyız."
Başımı iki yana salladım. "Konuşacak bir şey yok." Gözlerim sağ yüzük parmağımdaki yüzüğe takıldı. Çıkarmaya kıyamıyordum ama çıkarmak zorunda kalacağımı biliyordum. "Mehir, hadi, ne olur."
"Tolga lütfen. Bırakalım. İkimizin de yapması gereken farklı şeyler var." Gözleri acıyla bana bakarken ona karşı çıkmak çok zordu.
Benim tanıdığım Tolga duygusal acı çekmezdi, çektiğinde de bunu belli etmezdi. Bu hali çok yürek burkucuydu. Zaten canım yanıyordu bir de o karşımda böyle dururken...
"Umurumda değil! O aptal mektubu da aptal istekleri de umursamıyorum. Mehir ben seninle olmak istiyorum. Başka kimseyle değil! Kimsenin düşüncesi umurumda değil."
"Bu sadece bir düşünce değil Tolga. Niye anlamıyorsun? Eğer devam edersek peşinize düşerler. Sizin ayağınızı kaydırırlar, mahvolursunuz. Belki de öldürürler." Bana bir adım daha yaklaşıp çenemden tuttu. "Gelsinler. Seninle olacaksam istedikleri kadar üzerime gelebilirler."
"Ama ben bunun olmasını istemiyorum! Söz konusu olan tek kişi sen de değilsin. Annen, baban var. Siz benim ailemi korudunuz, sıra bende." Yanaklarımdan tutup bana yaklaştı. Dudaklarına kaydı gözüm istemeden ama hemen gözlerine döndürdüm kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐎𝐘𝐋𝐔 𝐀𝐕𝐈
Fantasy𝐒𝐎𝐘𝐋𝐔 𝐀𝐕𝐈 │Her bir rengin anlamı vardır derler lakin hiçbir rengin anlamı hayatı pamuk ipliğine bağlayacak kadar tehlikeli olmamıştı. © audrisimpavi...