Penceresi arkamda kalan, bir sene içinde alıştığımdan daha ufak, beyaz bir oda. Alışık olmadığım kadar nemli bir hava. Ama huzur. Ama endişe. Ama acı.
-Sence neler oluyor?
+Pek çok fikrim var ama hiçbirinin doğru olduğunu sanmıyorum.
-Buraya ait hissetmiyorum Aby.
Ben hiçbir yere ait hissetmiyorum Alper. Tuhaf hissediyorum.
+Alışırız.
Nemlenen gözlerimi görmemesi umuduyla kafamı yatağın diğer yanına çevirdim.
-Benden hiçbir şey gizlemek zorunda değilsin Abriana. Her zaman yanında olamasam da senin için elimden gelen her şeyi yaparım.
Dudaklarımı ısırarak alçılar içindeki bacaklarıma baktım göz ucuyla. Sayısız kırık donatmıştı bedenimi, en çok kırılansa kemiklerim değil kalbimdi. Bilincim kapanmadan hemen önce bir ses duymuştum beynimde. Dudaklarım kendiliğinden oynamış bir şeyler söylemişti. Ne duyduğumu, ne söylediğimi hatırlamıyordum, hatırlamamak tuhaftı. Bu bulutsu ülkede bilincim kapalı kaç gün yattığımı Alper de bilmiyordu. Burada gece ve gündüzün çok farklı olduğunu söylemişti, henüz görememiştim ben geceyi. Uyanalı birkaç saat olmuş olmalıydı.
+An- anneme hiçbir şey sormadın mı?
-Daha varlığını bile kabul edemedim ki.
Anne kelimesi ağzımdan neden bu kadar zor çıkmıştı bilmiyordum. Yeteri kadar yumuşak yatakta her tarafım sargılı bir şekilde yatarken ben bunu düşünüyordum. Annem neredeydi?
-Anlamadığım çok şey var Aby ve sana sormak için o kadar çok bekledim ki. Sanki yıllardı geçen ama aynı gün içinde bile uyanmış olabilirsin, zaman kavramım karmakarışık oldu.
+Bunun o tuhaf adamla ilgisi olabilir mi?
-Kesinlikle var, ya da yok, ah! bir şey bilmiyorum.
Ellerini yüzüne kapayıp dirseklerini dizlerine dayadı. Savaşta çok kayıp vermiş bir komutana benzettim bir an kardeşimi. Beni kanlar içinde gördüğünde kim bilir neler hissetmişti. Ben onu öyle görsem...
Dünyayı paramparça ederdim.
Ağrıyan başımı yastığa iyice gömdüm. Sırtımdakiler dahil vücudumda neredeyse kırılmadık kemik kalmamıştı. Burada ağrı kesici denen şey yoktu ama çay vardı.
-Bana bir bardan çay getirir misin?
Ellerini yüzünden çeken Alper saçlarını savuracak hızla ayağa kalktı.
-Tabi!
Birkaç adım atıp arkasını döndü.
-Ağrı kesici olan mı?
Acıyla dudaklarımı dişledim.
+Evet.
Koşarak giden kardeşimin peşinden acı dolu bir soluğu dışarı bıraktım. Yüzüm kasılıyor dudaklarım titriyordu. Bana neler olduğunu bilmiyordum. Boynumdaki boyunlukla olabildiğince göğsüme bakmaya çalıştım. Kalbim öylesine tuhaf hissettiriyordu ki...
-AH!
Ben farkına varmadan dudaklarımdan kaçan çığlığı güçlükle bastırdım. Bu acı değil, ondan fazlasıydı. Beynimin kıvrımlarında sebepsiz bir vicdan azabı dönüyordu. Arkadaşlarımı bıraktım. İsteyerek yapmamıştım ama... Acı çekiyorlar. Boşluğa düştüler. Ben de boşluktayım. Bencilim. Ama bu bencillik olmamalı baygındım isteyerek buraya gelmedim. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Ben de bilmiyorum onların lideri artık ben değilim! Sorumluyum. İstemiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları 2 : Arayış
Viễn tưởngZaman geçti ve her şey değişti. Küçükler büyüdü ve duygular gelişti. Kaçan yakalanmak istiyor ve ip uçları bırakıyor. Tüm bunların anlamı ne? O gün gelmiştir ve arayış çift taraflı bir şekilde başlıyordur. Bu sefer onları durduran en büyük engel ken...