Bedenim hala uyku halindeyken bilincim ağır ağır uyanıyordu. Nerede olduğumu ya da neden buranın bu kadar gürültülü olduğunu çözmeden önce gözlerim kapalı bir müddet çevremi dinledim. Araba gürültüsünün yanında bazı insanlar konuşuyordu.
-Gelmek üzereyiz galiba.
-Evet, çocuklar, yavaş yavaş toparlanın siz de.
-Uyuyanları uyandırmalı mıyız? Of çok tatlılar ya ben kıyamam ki onlara.
Bilincim iyice açılmıştı ama uzatmaları oynayarak gözlerimi açmamayı sürdürüyordum. Sanırım hala o araçtaydık ve hava kararır kararmaz uykuya dalmıştım. Başımın birinin bacağında olduğundan emindim ama bu kimin bacağıydı bilmiyordum. Tek bildiğim bir kadının yumuşak bacağı değil de bir erkeğin kaslı ve sert bacağı olduğuydu.
-Bırakalım biraz daha uyusunlar.
Çok yakından gelen Çağan'ın sesi beni iyice uyandırırken artık kimin bacağında uyuduğumu biliyordum. Gözlerimi açarak yavaşça doğruldum. Ağır hareketlerle bağdaş kurarken Alper'in omzundan Çağan'ın bacağına geçme hikayesini merak ediyordum. Eskiden insanların önünde hapşırmaya bile utanan ben nasıl da uyumuştum orta yerde hayret edilesiydi.
Değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğunu söyleyen bilge kesinlikle haklıydı.
Gözlerimi kırpıştırarak uykulu bir yüzle etrafıma bakındım. Hava neredeyse zifiri karanlıktı. Gökyüzüne baktığımda parlak yıldızları ve samanyolunu görsem de aydan bir iz yoktu. Bu gece bizden başkalarını aydınlatıyor olmalıydı.
-Sonunda uyandın uyuyan güzel.
Yanı başımda konuşan Çağan'ın yıldız ışığında bir ayrı çekici olan yüzüne yeni uyanmanın verdiği hayretle baktım. İç sesim haykırıyordu 'bu afet nasıl olur da benim erkek arkadaşım olur!?'. İç sesim haklıydı, iç sesim susmalıydı.
-Ne zamandır uyuyorum ben?
Çağan gövdesini bana doğru eğip dudaklarındaki gülümsemeyle fısıldayarak konuştu. Arkadaşlarımızı uyandırmamak için yaptığı bu hareketiyle içimdeki filleri uyandırdığından habersizdi. Nefes al Abriana!
-Çok değil dört saat falan oldu.
Çok değil mi?! Bazı insanların günlük uyku dozu buydu. Mesela benim!
-Çok değilmiş gerçekten.
Çağan gülerken gözlerimi ondan güçlükle ayırıp başımı diğer yana çevirdiğimde yere kaykılmış, iki büklüm bir şekilde başını mindere yaslamış olan kardeşimi gördüm, zavallıcığın başını yaslayacağı bir partneri yoktu. Dudakları hafifçe aralanmış, mindere değen yanağı hafif şişmiş bir şekilde bir elini yastığın altına sokarak uyuya kala kardeşim gördüğüm en tatlı manzaraydı. Yüzüm anında şekil değiştirirken haykırmamak için kendimi tutmam gerekti. ÇOK TATLI! Çok tatlı, çok tatlı!!
Diğerlerine baktığımda az önce sesini duyduğum Aslı, Uğur, William ve Çağan dışındaki herkes de Alper'le aynı durumdaydı. Doğa, bana kıkırdayarak bakan Aslı'nın kucağına kıvrılmış, Poyraz'ın başı William'ın omzuna yaslanmış, Dicle dik bir şekilde uyuyakalmışken Ateş'in başı onun omzuna dayanmıştı.
Gördüğüm tatlılıkla gülümserken dönüp Çağan'a baktım. Karanlıkta lacivert gibi görünen gözlerine bir damla bile uyku girmemiş olsa da dinç görünüyordu. O da uykuya az ihtiyaç duyanlardandı anlaşılan. Çağan'la gözlerimiz buluşurken hava soğuk olsa da içimin ısındığını bir kez daha hissederek gözlerimi kaçırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları 2 : Arayış
FantastikZaman geçti ve her şey değişti. Küçükler büyüdü ve duygular gelişti. Kaçan yakalanmak istiyor ve ip uçları bırakıyor. Tüm bunların anlamı ne? O gün gelmiştir ve arayış çift taraflı bir şekilde başlıyordur. Bu sefer onları durduran en büyük engel ken...