Beyazdı. Dünya'nın rengine alışmış biri için kör edecek kadar beyaz...
Amrita, su perisi anne, dizleri üzerine çöküp iki evladına sarılmış şekilde gözlerinin ışığa alışmasını bekliyordu. Yıllarca alışamamış olmasının nedenini işte kollarındaki şu iki melez yavruyla açıklıyordu. Onların kokusunun olmadığı bir yere nasıl alışacaktı? Nasıl yaşamıştı şimdiye kadar, tam on sekiz yıl sekiz ay, onlarsız. Kalbi sızlarken geride bırakmak zorunda olduğu kocasını düşündü. O da elbet...
-Bitmesine sevindik Amrita! Onu bize getir.
Amrita, hala kör olan oğlunun kulağına kıpırdamamasını fısıldarken bilinçsizce uzanan kızını almalarına izin verdi. İyileşeceğini bilse de kalbinin endişeyle çarpmasına engel olamıyordu. Kızını, eşi Fatih'e benzetmişti. Onu yıllar sonra ilk kez gördüğü anda Ava'nın pençesinden kurtulmuş epey yüksekten aşağı düşüyordu. Amrita elleriyle öldürmek istemişti o kadını. Su perisi iç güdüleriyle suya daldırıp ölene kadar orada tutmak ne güzel olurdu. Ama zaman yoktu işte.
Beyaz cüppeler giymiş insanları ancak seçebiliyordu. Gözleri görebilmeyi bekleyen şok içindeki oğlunun saçlarını okşarken tarifi imkansız duygularını gizlemeye çalışıyor, başaramıyordu. Buranın insanlarının sakinliğine imrenip durmuştu yıllarca.
-Anne?
Yüreğinin ısıtan ses oğlunundu. Gözünden yaşlar gelerek bir kez daha sarıldı ona. Bu sözü ne zamandır duymamıştı?
Alper gördüğü tek şey beyazken, annesinin varlığına tutunuyordu. Kardeşinin iyi olacağını bildiğinden rahatlamış ama hala şüphe ve merak içindeydi.
-Neredeyiz biz?
Ah! Anne ve babasız, kendi çabalarıyla, çocukluğu tamamen atlayarak yetişkin olmuş biri için anne kucağı çok yabancıydı. Kendini hem rahatsız hem huzurlu hissediyor, hem ağlamak hem gülmek istiyordu. Deliriyor muydu? Annesinin ince ama kuvvetli kolları altındaydı. Sorularına cevap vermemeye yeminli gibi susuyor, sadece sarılıyor, arada bir saçlarını öpüp kokluyordu yalnızca. O hasret çekmişti hatırlamadığı kişiler uğruna, peki canının bir parçası uzaklaştırılmış, her şeyi dün gibi hatırlayan annesi ne yapsın? Düşünceleri uzaklaştırıp gözlerini kapadı, annesi olan bu kadının sarılışına huzurla karşılık verdi.
Gözlerini dakikalar sonra tekrar açtığında gördüğü siluetlerle istemsizce geri çekildi. Eli var olmayan silahına uzanırken belindeki silahın nereye gittiğini hayretle düşündü.
-Onlar iyi insanlar.
Annesinin ipeksi sesi kulaklarını okşarken rahatladığını hissetti. Görüşü gittikçe netleşirken bunların beyaz pelerinler içindeki geneli yaşlıca insanlar olduğunu gördü.
Şaşkınlıkla etrafına bakmaya başladı. Zemin ve her şey beyaz bir sis tabakası altında gizliydi, aslında yanı başındaki annesi bile sisler ardındaydı. Fark ettiği diğer ve en önemli şeyse kardeşinin önünde uzanmadığıydı.
-Onu iyileştireceğiz oğul.
Alper gözlerini kısarak konuşan kadına baktı. Sesinden de anlaşıldığı üzere yaşlı hem de çokça yaşlı bir kadındı. Saçlarını gizleyen bir örtünün üzerine pelerininin şapkasını geçirmişti.
-Siz?
Yaşlı kadın tüm samimiyetiyle gülümsedi. Bembeyaz dişleri geçkin yaşına rağmen yerli yerindeydi.
-Bizler dördüncüleriz. Koruyucular, gözeticileriz. Unutulanı hatırlatmak için buradayız.
Gözlerini artık kısmak zorunda olmayan Alper bu sefer anlamayarak kaşlarını çatmıştı. Annesinin desteğiyle ayağa kalkarken buranın daha önce Abriana ile geldikleri o yer olduğunu fark etti. Dördüncü krallık. Işık üstatları.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları 2 : Arayış
FantasyZaman geçti ve her şey değişti. Küçükler büyüdü ve duygular gelişti. Kaçan yakalanmak istiyor ve ip uçları bırakıyor. Tüm bunların anlamı ne? O gün gelmiştir ve arayış çift taraflı bir şekilde başlıyordur. Bu sefer onları durduran en büyük engel ken...