Merhaba!! Uzun zamandır ek bölüm yayınlamayarak buraları boşladım. Ek bölüme geçmeden önce Zihin Oyunları evreninde geçen başka hikayelerle dönme isteğimi sizlere açayım! Zaten en başından beri aklımda vardı bu fikir ama diğer kurgularım araya girince boşlamıştım. Ama bu evren benim göz bebeğim ve özledimmm. Bu yüzden bu evrende geçen yeni bir hikayeyle döneceğim müjdesini vereyim!
Henüz aklımda tam bir şey yok ama birkaç fikrim var. Onları geliştirip yazmaya başlayacağım. Ondan önce ek bölümlerle devamm!
Ama bölümden de önce bir soru --> Bu evrende geçen nasıl bir hikaye istiyorsunuz?
Bana fikirlerinizi atın!!!!
***
Sırtımı Çağan'ın yaptırdığı yeni saraya vermiş yüzümü teknoloji boyutunda adı Atlas olan okyanusa dönmüş, mis gibi kokan bol tuzlu suyun kokusunu burnuma çekiyordum. Güneşin batarken okyanusa yansıttığı renkleri gözlerimi kamaştırırken güneş tarafından esen rüzgarla açık saçlarım arkamda hafifçe dalgalanıyordu. Krem, kalp yaka şeklinde kısa bir büstiyerle aynı renkte olan bir şort giyiyordum.
Son savaştan bu yana iki yıl geçmişti. Neredeyse yirmi bir yaşındaydık ve ustalar olarak tekrar bir aradaydık.
-Ateş, tüm karpuzu yine sen yedin! Bir sonrakini sen kesip dilimle yetti artık!
-Öhöm, sinirlenme bir tanem, sen dersin de ben karpuz kesmez miyim? Benden iste sana şu arkamızdaki çölü keseyim, buz dağlarını yakayım, okyanusu kurutayım...
-Boş yapma da iş yap hadi!
Sahilde piknik yapıyorduk. Artık tamamen çift olmuş ve evli çiftler gibi kavgalara başlamış Dicle ve Ateş'e yüzümdeki büyük gülümsemeyle baktım. Ateş, dediği gibi karpuzu özenle keserken Dicle kollarını göğsünün altında kavuşturmuş sevgilisini ilgiyle izliyordu.
-Ateş'e iş yaptıran bu hayat bana da birini vermezse küserim ama artık ha!
Her zamanki gibi yalnızlığından şikayet eden Aslı da buradaydı. Sarı saçlarını arkadan topuz yapmış, mini çiçekli bir elbise giymişti. Dayanamayarak konuştum.
-Aslı, daha geçen gün o muhafızı reddettiğini kendi gözlerimle görmesem kısmetin olmadığına inanacağım da neyse.
Sözlerime yan bir şekilde piknik örtüsünün üstüne uzanmış Poyraz destek verdi. Güneşin kızıl ışıkları yüzüne vururken uzayan siyah saçları aşağı doğru sarkmıştı. Kirli sakal bırakan Poyraz eskisinden daha olgun görünse de hala aynı Poyraz'dı.
-Aslı şov yapıyor bence.
Poyraz'dan gayet uzakta oturan Aslı bir saniyeden kısa bir süre içinde Poyraz'ın yanında bitip omzuna hafifçe vurduğunda Poyraz acıdan değil ama irkildiği için yerinde sıçradı.
-Yaa, şov falan değil! Sadece beyaz atlı prensimi bulamadım. Sanki sen buldun mu?!
Poyraz yattığı yerden hafifçe doğrulup düşünüyor gibi yaptı. Onun hayatın başlangıcından beri sap olduğunu bilmek için zihin ustası olmama gerek yoktu.
-Ben bir prens aradığımı sanmıyorum ama prenses de bulmuş değilim hani. Gerçi prenses de aramıyorum, ben aseksüelim galiba ya.
Konuşmaya katılmaya karar veren Uğur uykudan uyanır gibi yattığı yerden doğrularak yakın arkadaşına laf sokma fırsatını kaçırmadı.
-Sen sapseksüelsin Poyraz'ım. Kaderinde sap olmak varmış öyle gidiyor.
Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken Poyraz alınmışa benzemiyordu. Gözlerini kısarak oturuyor olsalar bile kendinden uzun olan Uğur'a dik dik baktı ve gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları 2 : Arayış
FantasyZaman geçti ve her şey değişti. Küçükler büyüdü ve duygular gelişti. Kaçan yakalanmak istiyor ve ip uçları bırakıyor. Tüm bunların anlamı ne? O gün gelmiştir ve arayış çift taraflı bir şekilde başlıyordur. Bu sefer onları durduran en büyük engel ken...