Çağan yorgun grubunun geri kalanına baktı. Kimse konuşmuyordu ama Abriana olsa buranın çok gürültülü olduğunu söylerdi. Çok fazla düşünce vardı. Ne hakkında olduğunu bilmek istemezdi.
Derin bir nefes alıp diğer boyutta özel olarak yaptırılan arazi tipi büyük aracın camından dışarı baktı. Savaş nedeniyle boşaltılan köylerden birinden geçiyorlardı. Bu köyü hatırlıyordu Çağan. Babasıyla birlikte gelip gezdikleri, insanlara yardım ettikleri köylerden biriydi. Ne de mutluydu o zamanlar. Geleceğin kralı ve su ustası olarak herkes tarafından sevilir, sayılırdı. O da insanları severdi. Babasıyla durmadan konuşup sorular sorduğunu hatırladı Çağan. Onları gözlerinin önünde yitirdiği günden beri konuşmayı o kadar da sevmiyordu.
Ailesi onu seviyordu o da onları.
Sizi özledim.
Bir an bu gezilerden dönüşte bizzat annesinin yaptığı yemeklerle karşılandığı geldi aklına. Aşçıların yemekleri de güzeldi ama annesin yemeklerinin yerini hiçbir şey tutmazdı.
Gözüne gayet yabancı görünen kırmızı topraklara, boş evlere dudağında kırgın bir tebessümle baktı bir süre. Hatırladığından daha yıkık döküktü her şey. Yokluğum bunlara mı bedel oldu?
Hainlerden temizlenmiş saraya, sarayına, yaklaşırken yerinde huzursuzca kıpırdandı. Şimdi bu kapıdan bir kral olarak mı girecekti. Gözünün perdesinde anne ve babasını son görüşü oynarken sertçe yutkundu. Elleri terliyor, sırtından ter damlaları akıyordu.
Arkadaşları Çağan'ın huzursuzluğunu fark etmişlerdi ama şu an söyleyecekleri hiçbir kelimenin anlamı yoktu. Kral Çağan! Kulağa tuhaf geliyordu. Bir tek Ateş, Çağan'la konuşmak için hamle yapmaya kalkmış ama cesaret edememişti. En yakın arkadaşı bir kraldı yani olmak üzereydi. Bunu ona niye söylemediğini sorgulamak istese de susuyordu. Bir nedeni olmalıydı. Aile dramı, Çağan'ın suskunluğunun ardında yatan buydu.
Şimdi herkes susmaya karar vermişti.
Huzursuzluk havada biçimlenmiş bir madde gibi ustaların sırtlarında oturuyordu. Yakın bir zaman diliminde hiçbirinden eksik olmayacaktı.
****
Doğrulup oturma yeteneğine sahip olduğum günleri özlüyordum. İnsan hastalık olmayınca sağlığının kıymetini anlamıyordu gerçekten. Ama şimdi mutluluk duyacağım başka şeyler, soracağım bambaşka sorular vardı. Ve özlenecek bambaşka kişiler.
Beni başka bir odaya taşımışlardı. Karşı duvarında pencere olan, bir yatak ve bir de uzanılabilecek bir koltuğun olduğu bir oda. Pencereden bir şeyler görmek umuduyla bakıp dursam da beyaz ışık haricinde başka bir şey seçemediğim bir pencerem vardı.
Odanın ortasındaki yataktaydım. Bir yanımdaki yatakta annem, diğer yanımdaki koltukta kardeşim uyuyordu. Gözüme saatlerdir bir damla olsun uyku girmemiş bense boynumu çevirebildiğim kadar etrafı inceliyordum. Daha çok ailemi inceliyordum.
Boynumu çevirip yüzü bana dönük şekilde uyuyan güzeller güzeline baktım. Dudaklarımda minik bir gülümsemenin yeşermesine sebep olan kadın annemdi. Geçmişte hatırladığımdan daha yaşlı görünmüyordu ama kapalı gözlerinin üzerinden bile çok yol kat ettiği belli oluyordu. Olgunlaşmıştı.
Uzun kirpikleri, ince, lacivert kaşları, yanaklarındaki çilleri, omuzlarına ulaşamayan deniz kadar dalgalı saçları... Okyanusa ait bir peri okyanusun dışında ancak bu kadar güzel olabilirdi.
Kafamı çevirip diğer yandaki kardeşime baktım. Kirpikleri anneminkilere benziyordu ama onunkilerin aksine siyahtı. Onu ilk gördüğümden bu yana daha da uzayan açık kumral saçları neredeyse omuzlarına gelecekken bu haliyle anneme çok benziyordu. İkisi de bir hediyeydi bana yıllar sonra verilen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları 2 : Arayış
FantasyZaman geçti ve her şey değişti. Küçükler büyüdü ve duygular gelişti. Kaçan yakalanmak istiyor ve ip uçları bırakıyor. Tüm bunların anlamı ne? O gün gelmiştir ve arayış çift taraflı bir şekilde başlıyordur. Bu sefer onları durduran en büyük engel ken...