Savaştan bir ay sonra:
Göz alabildiğine uzanan çorak toprakların kırmızı rengi tepeye yükselmekte olan güneşin altında göz kamaştırıyordu. Uçsuz bucaksız kırmızılığın arasında seçilebilen birkaç şey yıllar önce kurumuş olan ağaçlarla ara ara yükselen kaya parçaları ve uzaktaki dağlardı. Güneş henüz tepeye ulaşamamış, ufuktan ağır ağrı yükselmekteydi. Tozlu hava da ciğerlere pek yardımcı olur cinsten değildi.
-İlk görevin benim olacağı hiç aklıma gelmezdi! Ne bileyim Çağan yerden su çıkarır, Doğa etrafta ağaçlar açtırır falan sanmıştım şaşırdım.
Coğrafya ve biyoloji bilgisi sıfır olduğu için şaşırmakta haklı olan Ateş'e baktım. Koca arazideki tek insanlar biz ustalar ve Alper iken üzerimizde bize gölge yapan keçi kılından bir brandanın altında, altımıza serili başka bir örtünün üzerinde oturuyorduk. Hemen bir yanımda Çağan bağdaş kurmuş otururken diğer yanımda da her zamanki gibi Alper oturuyordu. Hepimizin bir yerlerinde ufak yara bantları ve yara izleri varken iyi bir kavgadan çıkmış belalı bir gruba benziyorduk.
Daire şeklinde dizilmiştik, sağdan sırayla Çağan, Ateş, Dicle, Doğa, Uğur, Poyraz, Aslı, Atlas, Mia ve son olarak da Alper'le daire tamamlanıyordu. Aslında Alper'in ve diğer kahinle onun erkek kardeşinin burada olmaması gerekirdi ama yanımızda gelmek istediklerinde onları kıramamıştım. Sonuçta kahinler bize yol gösterebilirdi. Ben düşüncelerim arasında dolaşırken Çağan Ateş'e cevap verdi.
-Buranın toprağı verimsiz, ayrıca yıllardır güçlü bir büyünün altında eziliyordu. Bu büyüyü kırmak için doğanın gücünden faydalanacağız, büyüyle bastırılan yanar dağları uyandırarak başlamamız gerekiyor. Belki biliyorsundur, gerçi pek zannetmiyorum ama yanar dağdan çıkan materyaller yılar sonra verimli arazilere dönüşür. Diğer boyutlardan materyal getirerek boyutların dönüşüm dengesini bozamayacağımız için bu boyut topraklarının kendi kendine verim kazanmasını sağlamalıyız.
Ateş'in yüzündeki derin ifadeler pek de bir şey anlamadığını bize anlatırken aslında en başından beri Çağan'ı dinlemediğini ben biliyordum. Çağan "Buranın toprağı.." diyerek başladığı anda Ateş dikkatini kaybetmişti. Eğer bir psikolog olsaydım Ateş'e dikkat eksikliği tanısı koyardım ama değildim işte.
-Anladım anladım. Hadi gidip biraz dağ patlatalım! Daha fazla oyalanmak istemiyorum.
Ateş oturduğu yerden baş döndürücü bir hızla kalkarken git gide artan sıcakta onca yolu gitme düşüncesiyle diğer ustalar Dicle de dahil olmak üzere yerinden bile kıpırdamamıştı. Ayakta kalakalan Ateş ellerini sorgularcasına iki yana açıp kafasını iki yana sallayarak oturan dostlarının yüzüne baktı, "ihanet ha!". Ateş ustası olarak sıcaktan etkilenmeyen bünyesiyle adeta hava atıyordu. Ateş'in hareketlerini gören Aslı dayanamayarak ayağa kalktı.
-Ateş tatlım, sen sıcaktan etkilenmiyor olabilirsin ama biz etkileniyoruz! Her ne kadar yaz kızı da olsam öğle sıcağında bilmem kaç kilometre yol katederek güzelim cildimi mahvedemem. Akşam üzerine kadar beklemeliyiz!
Ateş abartılı bir şekilde oflayarak yerine geri çökerken Aslı da sarı saçlarını geri doğru savurup kibar bir şekilde yerine oturdu. Bu aralar gözü hemen yanına oturduğu yakışıklı Atlas'taydı.
-Aslı senin oraya gitmen iki saniye falan sürer iki saniyede ne kadar yanabilirsin ki?! Hem en yakın yanar dağ ne kadar uzaklıkta?
Keyifli sessizliğimi bozarak cevap verdim. Atışmalarını izlemeyi seviyordum ama son vermenin vakti gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları 2 : Arayış
FantasíaZaman geçti ve her şey değişti. Küçükler büyüdü ve duygular gelişti. Kaçan yakalanmak istiyor ve ip uçları bırakıyor. Tüm bunların anlamı ne? O gün gelmiştir ve arayış çift taraflı bir şekilde başlıyordur. Bu sefer onları durduran en büyük engel ken...