Gözlerimi kapatarak dalgaların sesini daha fazla hissetmeye çalıştım ama işe yaramıyordu. Fazla yorgun fazla kırılgan hissediyordum. Ama ben bu değildim. Ben Mehir Nalbantoğlu'ydum. Sabaha kadar dans edebilen, çoğu erkeği kendime aşık edebilecek güzellikte olan, harika sesi olan, isteyince 2 gün uyuyabilen, isteyince günlerce uyanık kalabilen, herkesin hayran olduğu kızdım. Şuan tek hissettiğimse salağın teki olduğumdu. Sadece dalgaları dinlemek için gelmiştim ama başımın içindeki sesler yüzünden onları duyamıyordum ki.
Gözlerimi açtım ve solumdaki bankta oturan amcaya baktım. O da bana baktığında gülüp göz kırptım. Kötü bakışları üzerime gelirken cıkcıklayıp önüme döndü. Sessiz bir kahkaha atıp başımı arkaya attım. Gökyüzü güzeldi. Güneş yüzüme vuruyordu. Ayağa kalkıp sahil sonuna doğru yürümeye başladım.
O gece Karan'la konuşmamızın ya da küfürleşmemizin üzerinden 4-5 gün geçmişti. Bu süre zarfında onu hiç görmemiştim. Umrumda da değildi. Evde uyumuş, dizi izlemiş, ucuz bira ve marlboro içmiştim. Ha birde buraya gelmiştim işte.
Sahil insana huzur verir diyorlardı ama benim sadece daha çok sıkmıştı. Eğlenecek yer arıyordum. Ama hiç gitmediğim bir yer istiyordum. Ya da hiç yapmadığım birşey yapmak istiyordum. Bu yosunlu denize bile atlayabilirdim.
Günlerdir gormedigim yüzü görmemle gülümsedim. Sürekli sahile gelmemin diğer bir sebebi de oydu. Küçük sarışın çocuk. Yine su ve mendil satıyordu. Üzerinde geçen günkü kıyafetler vardı. Düz ve alnına dökülen saçları dağılmıştı. Konuştuğu kadına büyük ihtimalle bir şey satmak istiyordu.
Yerimde durup izlemeye başladım. Bu sefer elleri geçen seferkinden fazla doluydu. Kadın ona doğru eğilip parayı verdi ve selpak aldı. Sarışın, küçük ellerindeki bozuklukları ayırt edip kadına para üstünü verdi ve masumca gülümseyerek ilerlemeye devam etti.
Bende gülümseyerek peşinden yürümeye başladım. Onu izlemek huzur vermişti. Hayatta masum şeylerin kaldığını görmek çok güzeldi.
Birkaç kişiye de satış yaptıktan sonra çarşının içine doğru yürümeye başladı. Neyseki arabamda buralardaydı da terse gitmiyordum. Birkaç metre gerisindeyken tam seslenecektim ki durup nereye baktığını görmemle kaşlarım çatıldı. Börekçideki hamur işlerine bakıyordu. Belkide kahvaltı etmeden çıkmıştı evden.
Yaklaşık 2 metre yanındayken "Pişşt" diye seslenmemle bana döndü. Yüzüne kocaman bir gülümseme gelince bende gülümsedim.
Elindekileri sıkıca tutarak "Melek" dedi ve bana doğru ilerlemeye başladı. Melek demesiyle gülümsemem kıkırdamaya döndü.
Ben meleksem kendisi neydi?Yüzlerimiz karşı karşıya gelecek şekilde eğildim ve "Hatırladın mı beni?" diye sordum.
"Unutmadımki" dediğinde saçlarını bozup "Bende seni unutamadım" dedim.
Birden gülümsemesi giderken kaşları çatıldı ve "Bugün herşeyi alma. Tek tek satacağım" dedi.
Gülümsememi dudağımı ısırarak bastırıp "Bir şartla" dedim.
Bana 'ne?' dermiş gibi bakarken elindekileri gösterip "Birlikte satacağız, sonra da birlikte kahvaltı edeceğiz" dedim.
Biraz düşünür gibi olduğunda omuz silkip "Biz arkadaşız. Arkadaşlar birbirine yardım ederler" dedim.
Gülümsediğinde elindekileri alıp ilerlemeye başladım. Yanıma varıp "O zaman insanlarla ben konuşacağım" dediğinde "Olur" dedim. Beceremem diye korkuyordu ve korkmakta haklıydı da. Ben ne anlardım ki birşey satmaktan? 'Su var! Selpak var! Gel anam gel!' diye bağırsam olur muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret Dolusu Sevgiler
Teen Fiction*Şiddet içerir. Aşk nedir bilmeyen, hislerinin ne olduğunu anlayamayan iki insan... Sadist abisinden gördüğü ağır şiddete rağmen hayata tutunmaya çalışan Mehir ve nefret ettiği Mehir'in aslında ne kadar masum olduğunu anlayan Karan'ın hikayesi. Zat...