Kulaklarım çınlıyordu. Silah sesi tüm caddeyi doldurmuş, etrafımıza insanlar, benzin istasyonunda çalışanlar toplanmıştı.
Barın "Orospu çocuğu" diyerek gerilediğinde silah Karan'ın elindeydi. Ona doğru koşup onu geri çekmeye çalıştım. Barın ayağından vurulmuştu. Neyseki Karan hiçbir darbe almamıştı. İyiydi. Karan birkaç adım gerilerken sinirle "Doğru konuş" dedi. Ama silahı kaldırmamıştı bile. Küfürle bile karşılık vermemişti.
Barın'a döndüğümde ayakta zor durduğunu gördüm. En azından artık silahsızdı ve biz güvendeydik. Karan'a döndüğümde sinirle Barın'a baktığını gördüm ve elimi yanağına koyup bana bakmasını sağladım. Bakışları yumuşamıştı.
"Gidelim lütfen" dediğimde polis arabaları gelmişti bile. Gerizekalı kasiyer polis mi çağırmıştı?
Polisler araçlarından indiğinde Karan'ın elinde hala silah vardı. Polisin biri silahını Karan'a doğrultup "At silahını!" diye bağırdığında Karan'ın önüne geçtim ve "Yeter ya" diye bağırdım. Barın geriye doğru sinsice kaçmaya çalışırken diğer polis onu yakalayıp kelepçeyi takmıştı. Ne sanıyordu? Buradan kaçabileceğini mi?
Karan silahı yere attığında poliste silahını indirmişti. Ama yine de kaşlarım çatık bir şekilde ona bakıyordum. Bugün Karan'a silah doğrultan ikinci kişiydi. Polis bize doğru ilerleyip kelepçesini çıkardığında "Hop hop. Noluyor?" diye bağırdım.
Karan elimi tutup "Tamam sakin ol. Bir şey olmayacak" dediğinde ona döndüm, ama bir şey diyemedim. Polis gelip ona da kelepçe taktığında gözlerini gözlerimden ayırmadı. Birde ters kelepçe yapıyorlardı, ama Karan suçsuzdu.
"Neden tutukluyorsun, o masum" diyerek adamın kolunu tuttuğumda bir koluna bir bana baktı ve arkadaşlarına dönüp "Hanımefendiyi de karakola alın" diye seslendi.
"Mehir çekil geri" diyen Karan'ı dinleyip sinirle çekildim. Polis olduğu her şeyi yapabileceği anlamına gelmiyordu.
"Biz masumuz, asıl suçlu o" diye bağırıp arabaya bindirilen Barın'ı gösterdim. Zor yürüyordu ve umarım bir daha hiç yürüyemezdi. Dizinden önemli bir bağ falan kopsaydı da sakat kalsaydı keşke. Ama kurşun sadece ayağına girmişti işte. O silah bende olmalıydı ve Barın'ın kafasına sıkmalıydım.
Polis "Karakolda anlatırsınız hanımefendi" diyip Karan'ı da arabaya götürdüğünde bende gidip polislerle arabaya bindim. Beni de tutuklamaya kalksalardı artık son damla olurdu ve büyük olay çıkarırdım.
Karakola geldiğimizde Karan'la Barın'ı nezarethaneye koymuşlardı. Bende başkomiserin odasında oturuyordum. Sinirliydim. Ayağımla yerde ritim tutuyordum. Adamın biri çay getirmişti ama tek istediğim Karan'la burdan gitmekti.
Sonunda başkomiser gelip koltuğuna oturduğunda "Zahmet oldu" dedim. 40'lı yaşlarında, esmer bi adamdı. Geniş omuzlu ve biraz göbekliydi.
Bana ters ters bakıp "Kusura bakmayın geciktim. Çalışıyoruz malum, sizin gibi şımarık gençler olduğu için meşguldüm" dediğinde ne kadar gözlerimi deviresim gelse de kendimi tuttum. Bu adam burdan çıkış biletimizdi.
"Bakın o aşağıdaki abim olacak insan... İnsan bile değil" deyip derin bir nefes aldım ve devam ettim.
"O gelip Karan'a silah doğrulttu. Onu öldüreceğini söyledi. Biz masumuz" dedim bininci kez.
"Mehir Hanım zaten kamera görüntüleri varmış. Her şeyi gördük" dediğinde rahatladım. Barın burada kalacak, biz gidecektik. Santorini'ye kaçıp tatil yapacaktık. Her şey çok güzel olacaktı.
"Ama abiniz, Karan Bey'in onu bilerek yaraladığını söylüyor ve şikayetçi" dediğinde yine kaşlarım çatıldı. Gerçekten Barın'ı kafasından vurmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret Dolusu Sevgiler
Teen Fiction*Şiddet içerir. Aşk nedir bilmeyen, hislerinin ne olduğunu anlayamayan iki insan... Sadist abisinden gördüğü ağır şiddete rağmen hayata tutunmaya çalışan Mehir ve nefret ettiği Mehir'in aslında ne kadar masum olduğunu anlayan Karan'ın hikayesi. Zat...