-22- "Korkuyorum yalnızlıktan"

476 26 9
                                    

Multi: Gaye

Tam 3 hafta. Nabaz gideli tam 3 hafta olmuştu. Bu sıralarda pek bir şey yaşandığı söylenemezdi. Finaller bitmiş, yaz tatili başlamıştı. Karan finallere giremediği için tüm derslerden kalmıştı. Gece'den başka onu merak eden kimse de yoktu. Sürekli 'abim nerede acaba?' diye soruyor, onu en son benim sorduğumu söyleyip duruyordu. Ama ben bilmiyorum diye geçiştiriyordum. Halbuki abisi evimdeki cehennemdeydi. Ve açlıktan ölüyordu. Birde uykusuzluktan. Onu acımıyordum diyemezdim. Evet acıyordum ama yaşadıklarını hakettiğini düşünüyordum. Uykusuz ve aç olması Nabaz'ı öldürdüğü gerçeğini değiştirmiyordu.

Birde dekan tenis turnuvasına ve yaz şölenindeki gösteriye katılmam için ısrar etmişti ama adama işim olmaz demiştim. Evet. Adama resmen 'İşim olmaz' demiştim. Geçen sene olsa olabilirdi ama bu sene hiç havamda değildim. Birde gösteri provalarını, turnuva bölümlerini çekemezdim.

Yüzümü son kez yıkayıp derin nefes aldım ve aynadaki yansımama baktım. Bu ara evde çok vakit geçirmekten iyice asosyalleşmiştim. E bu çok normaldi. Olanları kolay kolay atlatamazdım.

Odamdan çıkıp merdivenlerden inerken Zeynep abla bugün üçüncü kez "Mehir Hanım? Yemek hazır" diye seslendi.

Mutfağa geçip masanın üstüne baktığımda kocaman bi tabak gördüm. Üstünde bi kasede mercimek çorbası, yanında sarma ve makarna vardı. Sırf ben yiyeyim diye sevdiğim yemekleri yaptığını biliyordum ama hiç yiyesim gelmiyordu. İyice deri kemik olmuştum. Hem sarma hem makarna yiyemezdim ki.

Bana bakıp şüpheyle "Aşağıdaki çocuğa da bi tabak hazırlamamı ister misiniz?" diye sorduğunda "Bu zaten onun" dedim ve bi kase çıkarıp dolaptan yoğurt koydum. İki gündür Karan'a yemek vermiyordum. O da artık bağırmadığından, bence bugünlük yemeği haketmişti.

Zeynep abla telaşla "Ama siz?" diye sorduğunda sorusunu es geçip "Sıcak bunlar dimi?" diye sordum.

"Evet ama Mehir Hanım?" derken hepsini tepsiye koyup "Ellerine sağlık" dedim ve mutfaktan çıktım.

Çıkarken "Birde Uras'la soğuk su gönder" diye seslendim. Karan ne kadar iğrense de musluk suyunu içmişti. Bunları okul sonu hediyesi olarak görebilirdi.

Bodruma indiğimde parmaklıkların karşısına geçip ona baktım. Duvara yaslanmış bacaklarını açıp oturuyor ve yaralı, yorgun bi yüzle kitaba bakıyordu. Eminim sıkıntıdan...

Yere oturup "Beğendin mi verdiğim kitapları?" diye sorduğumda başını kaldırıp bana baktı.

İki gündür tek kelime etmiyordu. Belkide konuşmaya hali yoktu. Kaç kişiden dayak yemişti bilmiyordum ama bedeni kötü durumdaydı. Gerçekten kötü.

Gecenin bi vakti onun bağırmalarını duymamak için kulaklık takıp son ses müzik dinlemiştim. Kendime inanamıyordum. Nasıl böyle biri olmuştum ben? Bir zamanlar dışarıya hep kötü biri olarak görünsemde özümde iyiydim.

Elimdeki tabağa baktığını gördüğümde parmaklıkların altındaki boşluktan tabağı iteledim ve "Karşında yemem. Bu senin için" dedim. Gözlerini benden alıp tekrar kitaba çevirdiğinde gözlerimi devirdim. İki gündür hiçbir şey yemiyordu ama yine de gurur yapıyordu beyefendi.

"Hadi ye. Ölmeni istemiyorum, bana lazımsın" dediğimde hiç umursamadan kitaba bakmaya devam etti. Ona romantik sıkıcı kitaplar göndermiştim, okuduğuna şaşıyordum. Acaba gerçekten okuyor muydu?

"Gece sürekli seni soruyor" dediğimde yine yüzüme bakmadı.

"En çok kimi özledin Karan? Merak ediyorum. Gece mi Eda mı? Ya da annen ve ya baban?" diye sorduğumda dikkatini çekebilmiştim. Ama gözlerini bana dikse de hala konuşmuyordu. Sanırım artık bağırıp çağırmaktan yorulmuştu, ayağa bile kalkmıyordu. Benim gibi o da zayıflamıştı.

Nefret Dolusu SevgilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin