*Onun canına bir şey olursa her şeyi yakıp yıkarım!*
Mutfakta beklerken girişten yüksek sesli konuşmalar geliyordu. Daha fazla dayanamayıp hızla abimlerin yanına koştum. Koridorun başında, abime doğrultulan silahı görünce olduğum yerde kalakaldım. "Abi!" Bütün gözler aynı anda bana döndü. "Vay Berkan. Bu kadar güzel kardeşin var ve bize söylemiyor musun? Ne kadar ayıp!" Hızla ileriye doğru adım attım. "Ne diyorsun lan sen?! Kardeşim hakkında doğru konuş!" Kollarımı tutan ellere baktım. "Bırak Berkay!" Diye tısladım ona doğru. "Eylül içeri git ve bekle. Biz halledeceğiz." Silahı doğrultan adamla kesişti gözlerim. Adam bana gülümseyip silahın tetiğini çekti. Hızla abime doğru atıldım. Hızla onu geriye çektim. Ama geç kalmıştım. Abimi vurmuşlardı. Gözlerim doldu. "Abi!" Dedim onunla yere çökerken. Berkay ve Kuzey silahlarını çıkartarak adamların arkasından gitmeye yeltenmişlerdi. Ama adamlar gözden kaybolmuşlardı bile. Berkay hızla yanıma çöktü. "Eylül, Eylül sakin ol. Berkan'ı hastaneye götüreceğiz." Kuzey ve Berkay yavaşça kaldırdılar abimi ve aceleyle arabaya bindirdiler. Ben arka koltuğa geçip abimin kafasını dizlerime koydum. Kumral saçlarını okşadım.
"Abi, abi! Aç gözlerini abi! Lütfen aç gözlerini!" Dedim gözyaşlarımın arasında. "Berkan iyi olacak Eylül." Dedi Kuzey. "O adamlar kimdi? Niye vurdular abimi Berkay?!" Üzerimdeki hırkayı çıkartıp abimin vurulduğu yere bastırmaya başladım. Ellerime ve üstüme bulaşan kan lekelerine baktım. Gözlerim abime çevrildi. Onunda her yeri kandı. Yüzü bile kan olmuştu. Ya da ben yüzünü kan yapmıştım. Ama şu an bu zırvalıklarla ilgilenecek durumda değildim. Bir an önce hastaneye gitmeliydik. "Bas şu gaza!" Diye bağırdım Kuzey'e. Arabanın hız ibresi 120'ye yaklaşmıştı. 10 dakika sonra hastanenin önünde durduk ve Berkay hızla birilerini çağırdı.
Abimi sedyeye bindirip ameliyathaneye götürdüler gözümün önünde. Hastane duvarının dibine çöktüm. Başımı ellerimin arasına aldım. Boş hastane koridorunda 3 kişiydik. Ben, Berkay, Kuzey... Bu boş hastane koridorunda bir tek benim hıçkırık seslerim yükseliyordu. Yanıma çöken Berkay kollarını bedenime sardı. Saçlarımı okşadı. "Tamam Eylül. Geçti güzelim. Berkan oradan çıkacak. Hiç merak etme." Nemli gözlerle ona döndüm. "O adamlar kimdi Berkay?" Berkay derin bir iç çekti. "Bunu sana abinin anlatması daha iyi olur. Ben de tam bilmiyorum." Sinirle ayağa fırladım. "Sikeyim böyle işi! Nasıl olur ya?!" Diyip yumruğumu duvara geçirdim. Bir de tekme savurdum duvara. "Eylül sakin ol! Zaten abin içeride canıyla uğraşıyor, bir de seninle uğraşmayalım!" Diye kükreyen Kuzey'e baktım. Sinirle onun yanına gidip yakasına yapıştım. "O içeride canıyla uğraşan adam varya. O benim canım. Onun canına bir şey olursa her şeyi yakıp yıkarım!" Diyerek ellerimi yakasından çektim ve tuvalete doğru ilerledim hızlı adımlarla.
Ellerimdeki kan lekelerini çıkartıp yüzüme su çarptım. Aynadan derbeder halime baktım. Yüzümden akan suyla beraber göz yaşlarımda süzüldü. Abim yaşamalıydı. Ona daha yeni kavuşmuşken kaybedemezdim. Beni bırakamazdı. Birisi sanki ciğerimi çekip almıştı benden. Abim içeride yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgide savaşırken ben burada mahvoluyordum. O benim her şeyimdi, canımdan da öteydi. Ama o böyleyken elimden hiçbir şey gelmemesi beni delirtiyordu. Birisi sanki kalbimi elleri arasına alıp daha ne kadar kırabilirim dercesine sıkıyordu.
Yüzümü kurulayıp nemli gözlerle çıktım tuvaletten. Hastanenin bahçesine çıktım ve derin nefesler aldım. Yerimde duramıyordum. Dünya dar geliyordu bana şu anda. Nefes alışlarım hızlandı. Daha fazla dayanamadım. Hızla hastanenin boş koridorlarına geri döndüm. Doktor hâlâ ameliyattan çıkmamıştı, tabi abim de...
Berkay'ın yanına oturup başımı omzuna yasladım. Tek bir haber bekliyorduk üçümüzde. Tek bir iyi haber... "Ona daha yeni kavuşmuşken, hemen kaybedemem onu Berkay." Berkay saçlarımı öptü. Telefonumun çalması ile ekranda yazan isme baktım. Telefonumu açtıktan birkaç saniye sonra o tanıdık sesi duydum. "Eylül! Neredesin?" Dedi heyecanlı ses. "İstanbul'da." Donuk çıkan sesime karşılık onun sesi şaşırmış gibiydi. "Ama sen Antalya'da değil miydin?" O görmese de omuz silktim. "İstanbul'a geldim, abimi görmek için." O şaşırmış ses tonu tekrardan eski neşeli ve heyecanlı hâline geri döndü. "Neyse, söyle neredesin tam olarak, yanına geleyim." Onun bu heyecanlı hâline gülümsedim. "Hastanedeyim Öykü." Birkaç saniye ses gelmedi karşı taraftan. "H-hastanede mi? Eylül... Yine mi oldu?" Derin bir iç çektim. "Bu sefer abim. Abim yaralandı Öykü." Birkaç hışırtı sesi geldi. "Konum at geliyorum." Ben cevap veremeden telefon kapandı. Öykü'ye konum atıp kapattım telefonu. Öykü ve ben çok küçüklükten beri arkadaştık. Halası İstanbul'daydı. Arada sırada halasına kalmaya gelirdi. Abim vurulduğu için İstanbul'a geldiğimi ona haber edememiştim henüz. Ama şimdi öğrenmiş oldu.
Yavaşça ayağa kalkıp boş koridorda volta atmaya başladım. Yarım saat sonra koridorun başında Öykü göründü. Dolan gözlerime hakim olamadan hızlı adımlarla ona ilerledim. Sıkı sıkı sarıldık birbirimize. "Ah Öykü! Bir bilsen olanları." Saçlarımı okşadı parmakları. "Eylül iyi misin canım? Ne oldu? Abine ne oldu?" Sakince ayırdım kollarımı ondan. "Abimi vurdular Öykü. Bir grup adam geldi ve abime silah sıktılar. Yığıldı kaldı öylece Öykü. Ellerime kanı bulaştı. Ne yapacağımı bilemedim." Dedim ağlamaya başlayarak. Tekrardan sardı kolları bedenimi.
"Tamam canım. Sakin ol, geçecek her şey."
Selamm! Nasılsınız? Bölüm sizce kısa mı? Yeni bölümü nasıl buldunuz? Daha dakika 1 gol 1 aksiyon yaşattım size, hadi iyisiniz dldldlsşdlslsşs
Bölümü okuyup oy verene şeker var. Seviliyorsunuzz🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yine Mi Sen? (TAMAMLANDI!)
RomanceBir adam vardı. Birçok şey yaşamış ama kazandığı tek şey hayata karşı nefreti olan bir adam. Kahve gözlerin sahibi kadınını gördü o zaman. Bütün nefretini unutuverdi bir anda. Herkesin korkarak baktığı adamın içi yumuşadı bir anda. Bir kadın vardı...