"Yenge"
Kuzey'in yüzünde içten ve kocaman bir gülümseme belirmişti. Kapı birden açılınca Abim göründü. "Yeter ama kaç saattir çıkmadın odadan Eylül. Ne konuşuyorsunuz kaç saattir? Devlet mevzularını mı?" Dedi abim alayla. "Evet." Dedim düz bir ifadeyle. "Hadi çık artık." Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Çıkmayacağım. Siz gelin. Bir şey olmaz." Abim başını sabır dilercesine iki yana salladı. "Doktor çok fazla kişi girmesin odaya dedi. Hadi çık. Nil girsin." Dedi abim. "Ya bir şey olmaz, gelin." Dedim mızmız çıkan sesimle. Kuzey'in yanından bir an olsun ayrılmak istemiyordum.
"Girmesin." Dedi kısık bir sesle Kuzey. Abimin kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. "Kuzey... Sen böyle yaptıkça suç benim üstüme kalıyor ama." Dedim alayla. Gözlerini gözlerime çevirdi. "Gelsin abi. Ben çıkıyorum." Dedim ve kapıya doğru adımladım. Nil omzunu omzuma çarparak içeri geçti. Kaşlarım havalanırken omzumun üstünden ona baktım. O ise abisinin yanına gitmişti çoktan. Yazık der gibi başımı iki yana salladım. Üst kata çıkıp kafeteryadan kahve aldım. Kafeteryanın terasına çıkmış etrafı izliyordum. Omzuma değen ellerle irkilerek dokunan kişiye döndüm. "Tanışamadık, Bora ben." Uzattığı elini sıktım Bora'nın. "Eylül." Dedim gülümseyerek. "Burada kalmamda bir sakınca var mı?" Dedi nazikçe. Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Cık... Kalabilirsin." Dedim ve kahvemden bir yudum aldım. Elleri sigara paketine gittiğinde durdurdum onu. "Yakmasan, astımım varda." Anlayışla paketi ceketinin cebine geri koydu. "Teşekkür ederim." Diye mırıldandım. "Kuzey aynı evde yaşadığınızdan bahsetmişti." Dedi Bora konu açmak ister gibi. "Evet, zorunlu olarak." Dedim ve bir yudum daha aldım kahvemden. "Şimdi nasıl Kuzey, iyi mi?" Diye sordum. Başını onaylamak için salladı ve ekledi,
"Gayet iyi yenge, merak etme." Yenge mi? Eylül yenge dedi sana! Allah'ım bu günleri de mi görecektim?! Sus İç Ses. Sonuçta Kuzey'le artık sevgiliyiz diyebilirim. Yenge demesi çok normal. Abartmana gerek yok.
Kahvemi bitirip çöp kutusuna attım karton bardağı. "Ben aşağı ineyim." Dedim ve gülümseyerek ayrıldım yanından. Hızlı adımlarla merdivenleri indim. Koridorda bizden kimse kalmamıştı. Muhtemelen hepsi Kuzey'in yanında olmalıydı. Kapıyı tıklatarak içeri girdim. Gördüklerim tahminimi doğruluyordu. Kısa koridordan geçip Kuzey'in yanına ulaştım. Beni görünce yüzüne sıcak bir gülümseme peyda oldu.
"Ne kadar kalırsın bilmiyorum, ama bu gece burada kalıyormuşsun Kuzey." Dedi içeri giren Bora. "Nil nerede?" Diye ekledi ardından. Bora söylediğinde fark etmiştim Nil'in olmadığını. "Gönderdim onu eve. Sürünmesin daha fazla hastanelerde." Dedi Kuzey. Ardından bana döndü. "Su verir misin?" Dedi kısık ve çatallaşan bir sesle. Bardağına su doldurup Kuzey'in içmesine yardım ettim. Birkaç yudum aldıktan sonra geri çekildi.
"Seni vuranları tespit ettik. Cemal'in adamları vurmuş." Kuzey'in kaşları çatıldı abimin sözlerine. "Biz onlarla ateşkes imzalamadık mı oğlum?" Dedi Kuzey şaşkınlık barındıran sesiyle. "Feshettiler anlaşmayı demek ki. Bu kesin Levent'in işi. Kendi tarafına çekmiş olabilir. Herif herkesi kendine çekiyor amına koyayım." Dedi abim. Levent kimdi? Cemal kimdi ve ne istiyorlardı?
"Banada açıklar mısınız? Hiçbirini tanımıyorum." Dedim tekli koltuğa oturarak. Sol bacağımı sağ bacağımın üstüne attım. "Ben sana sonra anlatacağım." Dedi Kuzey. Başımı tamam anlamında salladım. Kapı tıklatıldı ilk önce, sonrada içeri doktor girdi. "Hastamız nasıl?" Diye sordu doktor elindeki kağıtlara bakarak. "İyiyim. Hatta bu gece kalmama bile gerek yok." Dedi Kuzey. Kızgın bakışlarımı ona çevirdim. O ise doktora bakıyordu. Doktor ufak bir kahkaha attı. "Kurşun pankreasınıza çok yakındı. En azından bu gece sizi müşahede altında tutmamız lazım. Yarın durumunuza göre bakacağız artık." Dedi ve Kuzey'de gerekli olduğunu düşündüğüm muayeneleri yaptı. "Şu an iyisiniz. Ağrınız var mı?" Dedi doktor ve kağıtlara bir şeyler yazdı. "Var." Dedi Kuzey. Oysaki hiç belli etmiyordu Eylül. "Birazdan ağrı kesici eklerler seruma. Sizi 5 saat kadar idare eder. Dozu biraz yüksek. Tekrardan geçmiş olsun." Dedi ve çıktı doktor. Beş dakika sonra içeri kadın bir hemşire girdi. İçinde iğneler ve ilaçlar olan metal tepsiyi, hastane yatağının ayakucunda olan masaya koydu.
Şırıngaya ufak şişedeki ilacı çekti. Serum takılı Kuzey'e ilerledi. "Nasılsınız Kuzey Bey?" Dedi kadın. Sesi cilveli çıkmıştı. Ya da sen öyle düşünüyorsun. Kuzey hafifçe gülümsedi. "İyiyim, sağ olun." Dedi Kuzey. Cevap vermesene! Ne yapsın Eylül, kadına dilsizmiş numarası mı?
"Eğer bir isteğiniz olursa yanınızdaki kırmızı düğmeye basmanız yeterli. Geçmiş olsun Kuzey Bey." Kuzey Bey diyen ağzını yırtacaksın! Ne çirkef bir şey oldun sen Eylül! "Teşekkürler." Dedi Kuzey. Daha yeni ameliyattan çıkmadı mı bu? Hemen dili çözüldü, hiç ağrısı falan kalmadı. Az önce konuşurken kıvranıyordu! Pes artık Eylül. Sen istiyorsun ki adam dilsiz numarası yapsın. Yapsın yani ne olacak? İncileri mi dökülür? Yok artık Eylül, daha neler? Sana daha fazla bir şey diyemeyeceğim!
"Eylül!?" Dedi Berkay'ın sesi. Dalgın bakışlarımı ona çevirdim. "Hı?" Dedim içimdeki tartışmaya bir son vererek. "Sen eve git, ben burada refakatçi kalırım, diyorum. Nereye daldın?" Dedi Berkay alayla. "Ben burada kalacağım. Sen git." Dedim. "Hastane köşelerinde sürünmene izin veremem Eylül. Hatta hiçbirinizin kalmasına gerek yok." Dedi Kuzey. "Sonra suikast düzenlesinler sana, oldu..." dedim alayla. Gözlerini devirdi. "Ne suikastı Eylül? Amerikan filminde miyiz? Kolay mı öyle elini kolunu sallayarak suikast yapmak?" Dedi abim. Abime göz devirdim. "Keşke film olsa..." diye mırıldandım kendi kendime.
"Hadi gidin artık." Dedim dan diye. Berkay'ın ve abimin şaşkın bakışları bana döndü. "Yani geç oldu. Gidin trafiğe kalmadan... E hâlâ oturuyorsunuz ama! Hadi!" Onlar şaşkınca ayağa kalktıklarında arkalarından itekledim onları. Onlar çıktıklarında Kuzey'in yanına geri döndüm. Bora, Kuzey'in yanındaydı. "Eh, yeter bu kadar hasta ziyareti! Hadi sende çık... Çık, çık, çık!" Dedim hızla ve Bora'yı da itekleyerek çıkarttım. Kuzey şaşkınlıkla beni izliyordu. "Herkesi kovdun güzelim, farkında mısın?" Dedi hayretle Kuzey. "Çok bile durdular." Dedim çemkirir gibi ve tekli koltuğu Kuzey'in yatağına yaklaştırdım. Oturup bacak bacak üstüne attım. "Hadi anlat. Cemal kim, Levent kim? Ne oteli? Ne vergisi?" Kuzey derin bir nefes alırken yüzü buruştu. "Uykum var benim." Dedi ve gözlerini kapattı. "Aaa, Kuzey! Kaçamazsın sorularımdan. Anlat hadi! Merak ediyorum." Dedim. "Uyuyorum Eylül." Dedi. Kaşlarımı çattım. "Ama bana anlatmam gereken konular var!" Dedim ağlamaklı çıkan sesimle. Gözlerini açıp bıkkın bakışlarını bana çevirdi. "Yanıma gel." Dedi emreder bir sesle. "Hayır, olmaz! Daha yeni ameliyat oldun." Dedim. "Sol tarafım ameliyatlı. Sağ tarafım sağlam." Dedi ve sola doğru kaydı. Ama kayarken canının yandığını yüzünden anlayabiliyordum. "Kuzey... canın acıyor." Dedim başımı sağa yatırarak. Yüzünde silik bir gülümseme belli oldu.
"Miniğim gel buraya." Dedi ve yatağın boşta kalan kısmına hafifçe elini vurdu. Minik adımlarla yanına ilerledim. "Ama anlatacaksın." Hafifçe gülerken yüzü acıyla buruştu tekrar. "Güldürme... Tamam, anlatacağım. Gel..." yatağın boş kısmına kıvrıldım. "Ah!" Dedi acıyla hemen geri çekildim. "Özür dilerim. Bunun kötü bir fikir olduğunu söylemiştim. Bak canın a-" elleriyle çenemden tutup kendine çekti ve dudakları dudaklarıma kapandı. Dudaklarımız ahenkle dans ederken nefes alma ihtiyacıyla geri çekildim. Nefes nefese, "Beni kandırdın..." dedim. Yüzüne bir gülümseme peyda oldu. Bedenime dolanmış kolu kendine çekti beni. Korkakça başımı göğsüne yasladım. Dudakları saçlarıma indi. Parmakları saç diplerimde dolaşıyordu.
Selamm! Nasılsınız? Bölümü nasıl buldunuz?
Sizce hikaye nasıl gidiyor? Eklemem gereken ya da değiştirmem gereken bir şeyler var mı sizce? Bir de bazen bazı yerleri yanlış yazıyor olabilirim -mantıksal yanlış- yorumlarda; satır aralarında belirtirseniz çok iyi olur :)
Bölümü okuyup oy verene şeker var, öpüldünüz canımın içleri <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yine Mi Sen? (TAMAMLANDI!)
RomanceBir adam vardı. Birçok şey yaşamış ama kazandığı tek şey hayata karşı nefreti olan bir adam. Kahve gözlerin sahibi kadınını gördü o zaman. Bütün nefretini unutuverdi bir anda. Herkesin korkarak baktığı adamın içi yumuşadı bir anda. Bir kadın vardı...