Multi: Berkan
*Antalya*
"Ne oldu?" Dedi Öykü endişeyle. "Telefonda anlatamam. Oraya geliyorum." Hızla telefonu kapattım ve kendime ufak bir çanta hazırlamaya başladım. Kuzey girdi odaya. Hazırladığım çantayı elimden aldı. "Nereye gidiyorsun?" Dedi sert bir sesle. "Hava alanına bırakır mısın beni?" Dedim telaşla. Antalya'ya gitmem gerekti. Biliyordum, Öykü beni anlardı. Yaralarımı sarardı o.
"Ne yapacaksın hava alanında Eylül?"
"Öykü'nün yanına gitmem gerek. Antalya'ya." Kuzey önüme geçti. "Antalya mı?" Dedi şaşkınlıkla. Başımı salladım. "Lütfen Kuzey. Buna ihtiyacım var." Dedim gözlerim dolarken. O da gözlerini kapatıp başını salladı. "Tamam." Beraber kapıdan çıkıp arabaya bindik. "Eylül." Dedi Kuzey sessizliği bozarak. "Efendim?" Dedim kısık bir sesle. Gözlerim ellerimde. Ellerim ise titriyordu. Neden bilmiyordum. Ama içimde geçmek bilmeyen korku vardı. Sanki Kerem her an gelecek ve bana yine aynı şeyleri yaşatacak gibi hissediyordum. Bu his korkutuyordu beni. Kuzey'in yanında güvende olduğumu biliyordum. Ama bu hissi aşamıyordum.
"Eylül!" Diye yüksek bir ses duydum. Korkuyla sıçradım yerimden. "E-Efendim?" Dedim etrafıma bakarak. "Nereye daldın?" Dedi Kuzey. Gözlerim doldu. "Kuzey." Dedim sesim titreyerek. Elini elime uzattı. Sıcak teni, buz gibi soğuk olan tenime değince geçti bütün korkularım. İçimi sıcaklık kapladı.
"Ben çok korkuyorum. Sa-sanki her an gelecek ve bana... Bana..." dedim gözyaşları yanaklarımdan süzülürken. "Şşt. Aklına bunları getirme. Bitti. Her şey bitti güzelim. Çektiğin ızdırapta bitti. Artık güvendesin. Sana bir şey yapamaz. Buna izin vermem." Eli elimi okşadı. İçimi büyük bir güven kapladı. Bir süre sessizlikten sonra dudaklarını araladı konuşmak için. "Ne kadar kalacaksın orada?" Derin bir iç çektim. "Bilmiyorum Kuzey. Kafamı toparlayacak kadar galiba. Pek toparlanacak gibi durmuyor. Ama yinede deneyeceğim." Yoldan saniyelik gözlerini ayırıp bana baktı.
"İstersen ben de kalabilirim. Yani ben otelde kalırım."
"Biraz uzaklaşmam gerek. Üzgünüm ama... Senden bile." Anlayışla başını salladı Kuzey. "Peki, sen nasıl istersen. Döneceğin zaman haber ver ama. Seni gelip alayım." Başımı salladım.
Yarım saat sonra hava alanına gelmiştik. Antalya'ya kalkan ilk uçak 10 dakika sonraydı. Anons yapıldığı zaman Kuzey'e sarıldım sıkıca. "Teşekkür ederim. Yaptığın her şey için." Dedim. Kolları küçük bedenimi sardı sıkıca. Bir yanım burada kalmak isterken bir yanım Antalya'ya gitmek istiyordu. Beni şu ana kilitlesinler istiyordum. Bütün ömürümü ona sarılarak, onun kokusunu içime çekerek geçirmek istiyordum. Ama olmadı. Kollarımı çekmek zorunda kaldım.
"Saçmalama Eylül. Teşekkür etmene bile gerek yok. Bir telefon uzağında olacağım. Ama ne zaman istersen gelirim. Kendini çok harap etme. Tamam mı?" Gülümseyerek başımı salladım ve uçağıma doğru hareket ettim. Arkama dönüp bakmadım. Çünkü gözlerim gözleriyle kesişirse geri dönebilirdim. O uçağa bindim. Bütün acılarımda benimle beraber bindim o uçağa. Öğrenecektim, acılarımla bir bütün olmayı, onları kabullenmeyi öğrenecektim.
*
Birkaç saatin sonunda Öykü'lerin evlerinin önündeydim. Derin bir nefes alarak kapıyı çaldım. Kapıyı açan tabiki Öykü'ydü. Sıkıca sarıldım gözyaşları içinde. "Ne oldu kuzum? Seni buraya apar topar getirecek şey ne?" Dedi. Burnumu çekerek ayrıldım Öykü'den. "İçerim geçelim, anlatacağım." Elimde çantamla beraber eve girdim. Evde ne Başak abla vardı, ne de Ahmet abi... Ben, Öykü ve yanımdan hiç ayırmadığım acılarım...
Öykü kahve yapıp geldi yanıma. "Ne oldu anlat şimdi?" Dedi kahvesinden bir yudum alarak. Derin bir nefes aldım. Nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Dilim varmıyordu bir türlü.
"Öykü... K-Kerem vardı ya hani..." dedim titreyen sesimle. Öykü meraklı bakışlarla bakmaya devam etti. "Öykü ben çok kötüyüm." Dedim anlatamayarak ve ağlamaya başladım. Öykü sıkıca sardı bedenimi. Bedenim gibi yaralarımı da saracaktı, biliyordum...
"Kerem bana... Zorla... sahip oldu." Dedim bir anda. Ağlamam şiddetlenirken Öykü kaskatı kalmıştı. Tepki verememişti. Ben daha çok ağlarken o sadece susuyordu. Hareket bile etmiyordu. Gözlerimi kaldırıp gözlerine baktım. O da ağlıyordu. Benim aksime daha sessiz ağlıyordu. Onun konuşamayacağını anlayınca ben anlattım.
"Senin gittiğin günün gecesi, odama geldi. Çok çırpındım, yalvardım. Ama olmadı. Bana zorla sahip oldu. Utancımdan kimsenin yüzüne bakamaz oldum. Sabahı Kuzey'den ayrıldım. Onun da yüzüne bakamazdım. Sonra sen gittin. Tek başıma kaldım ben Öykü. Kimse yoktu yanımda. Abim bile yanımda değildi benim. Ya bizim odalarımız yan yana. Ben geceleri çığırırken duymadı beni. Neredeydi o zaman?"
Ağlamam daha şiddetlendi. Öykü şoktan şoka atlıyordu. Gözlerinden okuyabiliyordum bunu. "Eylül ben... Ben..." dedi titreyen sesiyle. "Özür dilerim Öykü. Ben gitsem iyi olur. Dertlerimle senin kafanı doldurdum." Tam kalkacakken kolumu tuttu. "Saçmalama otur şuraya Eylül." Beni yerime geri oturttu. Şoktan çıkmış gibiydi. "Şu an nerede?" Dedi Öykü.
"Beni tehdit etmişti. Birine söylersem beni öldüreceğini söylemişti. Ben dayanamadım. Acılarıma son vermek istedim. Ona, herkese söyleyeceğim, dedim. Beni bir uçurumun kenarına götürdü. Kafama silah dayadı. Sonra bir silah patladı." Durdum ve derin nefesler çektim içime. Anlatırken tekrar yaşıyordum sanki. "Ku-Kuzey'in silahından çıkmış o ses. Kerem'i vurdu bacağından. Beni o kurtardı. Ama ben kurtulmak istemiyordum. Beni kendi evine götürdü." Öykü nefesini tutuyormuş gibi dinliyordu beni. "Lütfen Eylül, Kuzey bir şey yaptı deme bana." Dedi Öykü. Başımı olumsuz anlamda salladım. "O bir şey yapmadı. Hatta beni defalarca kurtardı ölümün eşiğinden. Bana gözü gibi baktı. Bana tek inanan o oldu hatta." Dedim ve kahvemden bir yudum oldum. Gözyaşlarımı sildim yanaklarımdan.
"Sonra Kuzey öğrendi. Abimlerin evini bastı. İlk önce delirdi. Abimi hırpaladı. Sonra anlattı. Bana inandı mı? Bilmiyorum. Ama halam onların dolduruşa getirdiği biliyorum."
4 Gün Sonra
Sabah saat 8 sularında telefonumun sesiyle açtım gözlerimi. Arayan Kuzey'di. Hemen açıp kulağıma götürdüm. "Efendim Kuzey?" Dedim. "Eylül ben sensiz yapamıyorum." Sarhoş muydu? Sesi hiç normal gelmiyordu. "Kuzey sen sarhoş musun?" Dedim yatakta hafif doğrularak. "Bilmiyorum. Bardayım, galiba çok içtim. Ama umrumda bile değil. Tek bildiğim sensiz olmuyor be miniğim. Sen 4 gündür yoksun. Kendimi eksik hissediyorum." Dedi. Gülümsedim istemsizce. "Bu gün geleceğim o zaman." Dedim. "Çabuk gel. Hatta seni hava alanından ben alacağım." Hafifçe güldüm. "Gerek yok. Taksiyle gelirim ben." Dedim. "Seni bir adamla arabada tek bırakamam. Rahat adam değilim ben. Gelir alırım." Dedi. "Tamam." Dedim en sonunda ve kapattım telefonu. Kapı aralandı yavaşça. Aradaki boşluktan kafasını uzattı Öykü. Ona bakıp gülümsedim. Hızla yanıma geldi ve üstüme atladı. "Günaydın kuzu." Dedi o her zaman ki enerjik sesiyle.
"Günaydın." Dedim esneyerek. "Kimle konuşuyordun?" Dedi Öykü kalkarak. "Kuzey aramıştı-" ben sözümü tamamlayamadan Öykü lafa atladı. "Kuzey mi aradı? Ne konuştunuz?" Dedi. Gülerek cevapladım. "Sarhoştu, beni özlediğini, artık dönmemi söyledi." Öykü heyecanla yerinde zıpladı. Birkaç dakika sonra yüzü düştü. "Gidecek misin?" Dedi üzüntüyle. Bir iç çekip başımı salladım. "Gitmek zorundayım. Bende... bende özledim galiba." Öykü biraz daha üzüldükten sonra yüzü gülmeye başladı. "Sen Kuzey'i hâlâ seviyorsun değil mi?" Dedi yatağa otururken. Tekrar derin bir nefes aldım. "Galiba Öykü. O kadar çok şey yaşandı ki, hislerime bile güvenemiyorum. Ama onu özlediğimi biliyorum." Dedim ve yataktan kalktım. Banyoya doğru ilerlerken arkadan Öykü'nün sesini duydum.
"Madem bu gün gidiyorsun o zaman dışarıda yapalım kahvaltıyı."
Selamm! Nasılsınız? Bölümü nasıl buldunuz?
Bildiğiniz gibi Kerem daha ölmedi, Kuzey'in elinde. Bana biraz işkence fikirleri verin, çünkü Kerem'e çektireceğiz. Bu da ufak bir spoiler olsun.
Bölümü okuyup oy verene şeker var. Öpüldünüz canımın içleri <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yine Mi Sen? (TAMAMLANDI!)
RomanceBir adam vardı. Birçok şey yaşamış ama kazandığı tek şey hayata karşı nefreti olan bir adam. Kahve gözlerin sahibi kadınını gördü o zaman. Bütün nefretini unutuverdi bir anda. Herkesin korkarak baktığı adamın içi yumuşadı bir anda. Bir kadın vardı...