SANIRIM YENİ BÖLÜM YAYIMLAMAYALI 15-16 GÜN OLUYOR. SİZİ BU KADAR BEKLETTİĞİM İÇİN ÜZGÜNÜM, FAKAT BİR SÜRE KİTABI NASIL DEVAM ETTİREBİLECEĞİM HAKKINDA FİKİR EDİNEMEDİM. NEYSE... SANIRIM BU İŞ FAZLA UZADI. KİTABA DÖNELİM.
🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠
Türkiye gri, soğuk duvarların arasında karanlığa gömülmüş odanın çevresine bakıyordu. Burası karakollardaki küçük sorgu odaları gibiydi. Ufak bir masa ve karşılıklı iki sandalye vardı. Bunların dışında, bu cansız odanın tek aydınlatması tavandaki bitmek üzere olan, sallanan ampüldü.
Ağır kapının açılmasının üzerine karanlık odaya azıcık ışık girdi. Yere düşen ışıkta Çin'in düzgün bir bütünlüğü olmayan bedeni gölge oluşturdu. Gölgesinin görünmesinin ardından Çin yavaşça odaya girdi. Gerisinde kalan kapıyı kapattı ve odanın tekrar geri gelen karanlığını içinde yürümeye başladı.
Çin: Niçin burada olduğunu biliyor musun?
Türkiye: Sence?
Çin, Türkiye'nin karşısındaki sandalyeye oturdu ve yanındaki yardımcılardan birinin elinde olan ağır bir kitabı masanın üzerine koydu.
Çin: Bu ne, biliyor musun?
Türkiye: Ne olduğunu merak etmiyorum... Kardeşlerimi rahat bırak, yeter.
Ancak Çin, Türkiye'yi dinlemedi ve sözüne devam etmeyi seçti.
Çin: Bu benim, sevgili ailemin albümü...
Türkiye alay edercesine şaşîrmış bir ifade takındı.
Türkiye: Aaaa! Ciddi misin? Ben de sizin ırkınızın mutasyona uğrayıp nasıl dış görünüş olarak insana benzediğini merak ediyordum, iyi oldu.
Çin: Burada ailemin aldığı intikamlar var. Yani ırkımızın ilk halleri yok! Fakat resimlerden dedelerimi görebilirsin tabi...
Türkiye: Senin dedelerine ya da ailenin "intikam" adıyla aldığı haksız zaferleri merak etmiyorum. Kardeşlerimi ve Japonya'yı rahat bırak...
Çin üzerinde ejderha yer alan kırmızı albüm kapağını açtı.
Çin: Bak, en ünlü tarihi yerlerinden biri olan Çin Seddi'nin inşa edilmesi...
Türkiye: Ha, evet! Bizden korkup kaçtığınızda arkanızdan gelemeyelim ya da gelmemiz zaman alsın diye o duvarları örmeye uğraşmıştınız!
Çin: Bu bizim yöntemimiz.
Türkiye: Doğru... Korkaklık...
Çin hiç cevap vermeden sayfayı çevirdi. Diğer sayfada Moğollar vardı.
Çin: Atalarım, zamanında gerisini düşünmeden savaşan Moğol İmparatorluğu'ndan da intikamını almış.
Sayfanın alt bölümünde Doğu Türkistan'ın bir resmi vardı. Bu Doğu Türkistan'ın, Çin ile o savaşa girmeden önceki hâliydi.
Türkiye: Kardeşim seninle savaşmadan önce cıvıl cıvıldı. Bak, resimde de öyle...
Çin: Ancak atalarım gibi ondan da intikamımı aldım.
Türkiye: Doğu Türkistan'dan intikam mı aldın? Benim bildiğim bir intikam, isteyerek yapılan yanlış bir davranış sonucu alınır. Peki ya kardeşim sana ne yaptı?
Çin: Çünkü Doğu Türkistan'ın evi (toprağı) bana ait.
Türkiye: Nereden senin oluyor? Zamanında atalarımın eviymiş orası...
Çin: Ama sonra benim atalarımın olmuş.
Türkiye: Sonra dediğin de Doğu Türkistan'ın evini aldığın zaman. Senin istediğin intikam değil...
Çin albümün kapağını yavaşça kapattı.
Çin: Umrumda değil. Benim işime karışma...
Türkiye: Konuyu açan sendin.
Çin: Buraya bunları konuşmak için gelmedim... Doğu Türkistan'ın gerçek evinin anahtarını ve yerini istiyorum. Elbette sen evin yerini ve anahtarın nerede olabileceğini biliyorsun.
Türkiye: Böyle bir bilgiyi sana vereceğimi düşünüyorsan yanılıyorsun.
Çin sıkılmış bir şekilde arkasına yaslandı. Başının üzerinde sallanan ömrü bitmek üzere olan lambayı baktı. Bu lamba gerçekten sinir bozucu olmaya başlamıştı. Belki de artık değiştirilmeliydi? Yanındaki adamlardan birine döndü.
Çin: Bu lambanın artık değiştirilmesi gerekiyor. Baksana, ömrü bitmek üzere....
Asker: Değiştiririz, Efendim.
Çin tekrar lambaya döndü.
Çin: Gerek yok... Ben değiştiririm.
Çin lambayı hızla çekti. Bir anda zaten ışığı az olan odadaki bütün ışık da kayboldu. Şimdi geriye sadece derin bir karanlı, kalmıştı. Bu karanlığın içinden birçok ayak sesi ve çarpışma duyuldu. Ardından kapının açılması ve sertçe kapanması...
Askerlerden biri, diğerlerine seslendi.
Asker: Mum getirin! Mum yok mu?!
2. Asker: Mum var mi?
3. Asker: Biri mum bulsun!
Kısa bir panikten sonra bir el feneri ile odayı aydınlatmayı başardılar.
4. Asker: Mumu nereden bulalım!
Asker: Aklıma ilk o geldi!
4. Asker: Aklın böyle zamanlarda hiç işimize yaramayacak gibi dururyor!
Asker: Ne dedin sen?!
Türkiye göz devirdi. Bu kavga çok uzayacak gibi dururyordu.
🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠🏠
Çin elindeki lambayı, yanında duran çöpe attı. Buraya birlikte geldiği birkaç askeri şaşkın şaşkın ona bakıyordu. Bir açıklama bekledikleri belliydi. Ancak o hiçbirine bir açıklama yapmamıştı.
En sonunda askerlerden biri dayanamadı.
Asker: Efendim, biliyorum... benim üstüme vazife değil, ama niçin böyle davrandınız?
Çin elindeki çantayı askerlerin rahatça görebileceği kadar kaldırdı.
Çin: Bu ne?
Askerler birbirlerine baktılar. Anlamadıkları her hâllerinden belliydi.
Asker: Biz anlayamadık, Efendim. Bu nedir?
Çin yine yüzüne o rahatsız edici gülümsemesini takındı.
Çin: Bu... Türkiye'nin çantası!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Countryhumans 2020 ^~^ {2021}
MaceraRusya: Ne yapabiliriz? Azerbaycan: Şehri terk edebiliriz¡ □■□■□■□■□■□■□■□■□■□■□■□■□■□■□■□■ Rusya: Gördün mü, Çin? Türkiye bizi affetmedi. E, haklı da tabi. Ben olsam, kendimi affetmezdim. Hem seni de affetmezdim. Seni hiç affetmezdim¡ Türkiye'yi de...