Tayvan/1. Bölüm

111 17 9
                                    

  Bir örtü gibi her tarafı kaplamış yemyeşil; papatyalarla, menekşelerle, gelinciklerle, güllerle kaplı; büyük ve o kadar da sık olmayan ağaçalar ve yapraklarında çığ taneleri... Güneş ışığı ağaçların ardından vadiyle birlikte bu güzel yeri aydınlatıyor. Vadinin berrak ve soğuk suyu güneş ışığıyla birlikte parlıyor. Vadi, bu iki güzel alanı birleştiren yerde kristal bir mavi şerit gibi duruyor. Havada tatlı bir yağmur kokusu var. Belli ki yeni yağmur yağmış. Yağmur yağdıktan sonra güneş açınca doğal olarak o 7 doğanın rengi gökyüzünde belirir. Gökyüzünden yeryüzüne kadar o beyazın 7 çocuğu şeffaf bir cam gibi, asaletlerini kaybetmeden yeşil örtüsünün üzerine iniyordu.

  Japonya arabayı durdurdu. Anahtarı ve kemerini çıkardı.

Doğu Türkistan: Burası harika!

  Doğu Türkistan etkilenmiş bir hâlde çevresine bakıyordu.

Japonya: Güzel, değil mi?

Doğu Türkistan: Muhteşem!

  Japonya, Türkiye'ye döndü. Türkiye pek etkilenmiş gibi durmuyordu. Ama Japonya yine de şansını denemek istedi.

Japonya: Beğendin mi?

  Türkiye sesinde kırgınlık ve yorgunluk sezilerek;

Türkiye: Evet... Güzel...

  Japonya konuşmak için ağzını açtı ama konuşamadı. İstemeden de olsa, onu korumak için de olsa Türkiye'ye zarar verdiği için kendini affetmiyordu.

  Sessizliği Doğu Türkistan bozdu.

Doğu Türkistan: Buraya niçin geldik?

  Japonya düşüncelerinden çıkıp Doğu Türkistan'a döndü.

Japonya: Ne demiştin, Doğu Türkistan?

Doğu Türkistan: Buraya niçin geldik?

Japonya: Sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyorum.

  Japonya bunu dediğinde Türkiye, Japonya'nın söylediklerini daha iyi dinlemeye başladı.

Doğu Türkistan: Ne hakkında?

Japonya: Tayvan hakkında.

Doğu Türkistan: Tayvan mı? Ama... o...

Japonya: Evet. Haydi arabadan inelim ve bu konuyu dışarıda konuşalım.

  Doğu Türkistan arabadan indi. Türkiye ve Japonya ise hâlâ arabadaydı. Japonya, Türkiye'nin omzuna elini koydu.

Japonya: Tayvan'ı buraya getirmek senin hatam değildi.

  Japonya bunu dedikten sonra arabadan indi. Türkiye ise olanlara anlam verememiş, artık bu sır olaylarından sıkılmış bir şekilde Japonya'nın söylediğini anlamaya çalışıyordu.

  Japonya, Türkiye'nin kapısını (daha uygun bir ifade bulmaya çalıştım fakat diğer türlü de anlam karışıklığı oluyor.) açtı.

Japonya: Haydi. Bana kırgın olabilirsin ama bu güzelliği görmeden gitme ni istemiyorum. Hem gerçekten konuşmamız gerek.

  Türkiye yavaşça arabadan indi. Kolu hâlâ ağrıyordu ve Türkiye ile birlikte Japonya da bunun farkındaydı. Ama Japonya yaptığı her işin kötü gittiğini düşünerek her ne kadar onun için endişelense de Türkiye ile konuşmadı.

Türkiye: Doğu Türkistan orada ne yapıyorsun?

  Türkiye neşeli bir ifadeyle Doğu Türkistan'ın olduğu yere gitmişti. Japonya, Türkiye'nin moralinin bir anda yerine gelmesine anlam veremedi. "Belki de sadece bana karşı soğuk davranıyor. Onu kırdığım için olmalı." diye düşündü bir an.

Doğu Türkistan: Japonya ağabey! Haydi gelsene! Bizimle ne konuşacaktın ki?

Japonya: Ta-tamam.

  Japonya kendini toparlayıp (ne kadar doğru bir kullanım bilmiyorum) Türkiye ve Doğu Türkistan'ın olduğu yere geldi. Yere oturdu ve altında durdukları ağaca yaslandı.

Japonya: Siz de oturun. Burası harika bir yer.

  Doğu Türkistan ve Türkiye de ağacın altına oturdu.

Japonya: Evet... artık başlamalıyım değil mi?

  Doğu Türkistan ve Türkiye "evet" anlamında başlarını sağladılar.

Japonya: Tayvan klübedeydi.

Doğu Türkistan: Nasıl?

  Japonya tam cevap verecekti ki;

Türkiye: Ben aldım.

Doğu Türkistan: Anlamadım. Nasıl yani?

Türkiye: Dün gece Tayvan'ı içeri ben aldım.

  Türkiye konuşmalarında çok soğuk ve duygusuz gibiydi.

Doğu Türkistan: Niçin onu içeri aldın?

Türkiye: Bana ailesinin onu terkettiğini ve şuan da kalacak bir evi olmadığını söyledi.

Doğu Türkistan: Evet... bu doğru.

Japonya: Anladım.

Türkiye: Bana kim olduğunu ve ne yaşadığını anlatmadı. Yorgun olduğunu düşünüp ben de ona çok fazla soru sormadım. Tüm bildiğim bu.

Doğu Türkistan: Oh, gerçekten de yorgun olmalı. Keşke engel olabilseydim.

Türkiye: Engel olacağın durum nedir?

Japonya: Bence bunu en başından bilmen gerekiyor.

Türkiye: E, anlatın o hâlde.

Doğu Türkistan: Ben daha özgür olamamışken yani Çin beni o küçük odayı hapsetmeye çalışırken Çin'in kızkardeşi Tayvan, bana Çin'den gizli su veya yiyecek getirirdi.

  Bazen onun yakalanmasından endişelenirdim. Çünkü eğer Çin'e yakalanacak olsaydı, Çin kendi kardeşine bile acımaz ve ona da çok büyük cezalar verirdi. Bunu Tayvan'a da söyledim. Ama Tayvan dikkatli hareket ettiğini söyledi.

  Çin, her akşam dünya gazetelerini okur ve daha sonra da genellikle gazetenin başında uyuyakalırdı. Tayvan da Çin uyuduktan sonra elinde yemek ve su ile benim yanıma gelirdi. Ama yine yemek getirdiği bir gün Çin, Tayvan'ın bu her akşam uyum adına doğru mutfakta uzun süre yemek hazırlamasından ve ardından evin bodrum katına inmesinden şüphelenmiş ve onun ne yaptığını öğrenmeye karar verdi. Yine gazetesini aldı ve okumaya başladı. Daha sonra da uyuyakaldı... ya da uyuma numarası yapıyordu?  Tayvan yine gece geç saatte bodruma inmişti. Bodrumun ışıkları yandı. Ayak seslerini duyabiliyordum. Bir süre sonra Tayvan'ı gölgesini de görebilmeye başladım. Tayvan kapının önüne geldi. Ama Tayvan'ın arkasından bir gölge daha görünüyordu. İri bir gölge...

BU BÖLÜM BU KADAR... DOĞU TÜRKİSTAN ANLAMAYA DEVAM EDECEKTİR. AMA ARAYA BİR MOLA BÖLÜM KOYABİLİRİM. 🌘❇ VE 🔴 BOZULMAYACAK. HER NEYSE... GÜLE GÜLE... 755 KELİME OLMUŞ. NE ARA OLDU ANLAMADIM? NEYSE GÜLE GÜLE!
 

Countryhumans 2020 ^~^ {2021}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin