Bölüm 81: Gök'ün Bozkır'ı

116 13 52
                                    

Türkiye'nin Gözünden

Başımda siddetli bir ağrı hissediyorum. Midem bulanıyor ve gözüm kararıyor. Ahh! Bu nasıl bir acı? Zar zor gözlerimi açıyorum. Sonsuz Gök masmavi. Muhteşem... Başımı yan tarafıma çeviriyorum ve nerede olduğumu anlamaya çalışıyorum.

Bozkır...

Bozkır?

BOZKIR!..

Bir dakika! Ben şu an bozkırda mıyım? Ahh! İnanamıyorum! Sanırım sevinçten ağlayacağım! Vatanım Bozkır! Tekrar memleket topraklarındayım!

"Türkiye!"

Ne? Demek burada 3. bir kişi de varmış! Aman ne güzel!

Arkamı dönüyorum ve bana seslenen kişiye bakıyorum. Uzun, yaşlı ama hâlâ genç bir birey gibi ayakta duran adam. Savaşçı kılığındaki hâliyle bana bakıyor. Saçı 6 örgü, üzerinde hayvan derisinden kışlık giysiler var. Ama bu kişi...

Dedem Selçuklu!

Artık kendimi tutamayacağım sanırım. Koşarak dedeme sarılıyorum ve sevinçten ağlamamak için kendimi sıkmıyorum. Dedem... Dedem şu an benim yanımda, hayatta!

"Demek ölmedin. Geri döndün, Bozkır'a geri geldin!"

"Hayır."

Şaşırıyorum. Ne demek "hayır"? Dedem şu an benim yanımda, onu hissedebiliyorum. Ama o bunları reddediyor. Niçin? Yine beni üzecek olmasın. Lütfen tekrar girmesin.

"Nasıl?"

"Ben geri dönmedim...
Sen benim yanıma geldin."

NE?!

Çevreme bakınıyorum. Buranın "Bozkır" olduğuna adım kadar eminim. Burası benim çocukluğumun geçtiği Bozkır, biliyorum.

"Burası Bozkır."

Dedem cümlemi düzeltiyor.

"Gök'ün Bozkır'ı."

Gök'ün Bozkır'ı...

Şimdi ben, ÖLDÜM MÜ?

"Sakin ol, daha değil."

Böyle bir durumda nasıl sakin olabilirim?

"Evladım, daha değil."

Sakin olmaya çalışarak derin bir nefes alıyorum ve dedeme dönüyorum. Bana merhamet duygusuyla bakıyor. Bu da her zaman olduğu gibi benim kalbimi ısıtıyor.

"Hayattasın, endişe etme. Daha ölmedin."

"Dede, geri dönmeliyim. Azerbaycan... Onu tek başına bırakamam. Daha çok küçük. Doğu Türkistan en son yanımdaydı. Ya... ya Çin, onu tekrar bulursa..."

"Tayvan'ın sana sözü var; Doğu Türkistan'ı koruyacak."

"Pakistan bizi merak ediyor olmalı."

"Zamanla alışır."

"Kazakistan?"

"Acunun hem tatlı, hem de acı bir yer olduğunu biliyor."

"Peki Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tataristan, Sibirya, Yakutistan, Kırım ne olacak?"

"Alışmaya çalışacaklar."

"Ya...
Ya Azerbaycan?"

Dedem duruyor. Yüzünden anlaşıldığı üzere buna verecek bir cevabı yok.

"Geri dönmek için sebep arıyorsun Türkiye."

"Geri dönmek için çok sebep var dede."

Dedem susuyor ve bir süre hiç konuşmadan bana bakıyor.

"Benimle beraber olmak istemiyor musun?"

"İs-istiyorum tabiki! Ama kardeşlerimi, Japonya'yı, diğerlerini orada bırakıp gelmem çok zor."

"O delikanlının adı Japonya mı?"

Bir dakika... Dedem Japonya'yı nasıl biliyor?

"Evet. Sen nasıl öğrendin?"

Dedem cevap vermiyor. Bir süre daha hiç konuşmuyoruz.

"Türkiye..."

Başımı yavaşça ona çeviriyorum. Dinlediğimi anlayınca yarım kalmış sözüne devam ediyor.

"Bana ihtiyacın olursa şu dağın arkasındayım."

Parmağıyla ilerideki üzerinde her türden çiçekler açmış dağı gösteriyor.

"Teşekkürler dede."

Dedem arkasını dönüyor ve ağır ağır yürümeye başlıyor.

"Annen ve baban..."

Sözlerine dikkat kesiliyorum.

"Geri dönecekler."

Ne?! Annem ve babam... Yaşıyor mu? Yoksa ben çoktan öldüm mü? Yada şu an ölüyorumdur?... Ben yaşıyor muyum?

Gök'ün Bozkır'ına son bir kez bakıyorum. Dedemin burada olması beni çok mutlu ediyor. Onu özlediğimde gelip görebileceğim. Annem ve babamı da görebileceğim. Gök'ün Bozkır'ının da Gök'ü var. Acaba o Gök'ün misafirleri kimler?

Ahh... Artık geri dönme vakti. Hoşçakal Gök'ün Bozkır'ı! Tekrar geleceğim!

Countryhumans 2020 ^~^ {2021}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin