turkishgirl_2023 kardeşimin hesabı. İsteyen takip edebilir.
Japonya bütün dikkatini Türkiye'ye vermiş, dinliyordu. Belki de Türkiye'nin şimdi anlatacakları çok önemliydi. Belki Türkiye'nin dedesini ne olacağını şimdi öğrenecekti.
Türkiye: Yemekten sonra kardeşlerim yataklarına yattılar ama uyumadılar. Her gece yatağa yattıktan sonra, annem bizi uyarana kadar sohbet ederdik. Ah, o günler! Ben yatağıma yatmadım ve dedemi görmeye gittim. İçimde bir suçluluk duygusu vardı ve bu nedenle de dedemin yüzüne bakamıyordum.
Japonya, Türkiye'nin omzuna elini koydu ve güven verici bir şekilde gülümsedi. Bu içten gülümseme Türkiye'ye bütün kaygılarını unutturmaya yetiyordu. Türkiye kaygılarını unutuyordu ama aklını kemiren, suçluluk dolu düşünce bir türlü kaybolmuyordu. O düşünce... son yıllarda kendini ne kadar da fazla göstermeye başlamıştı? Sanki içten içe onu yutuyormuş gibiydi.
Japonya: Türkiye, bu senin hatan değildi. Eğer doğru anladıysam halan, dedene hasta olduğu için kendisine dikkat etmesini söylemişti. Yani dedenin bu hastalığı daha önceden de varmış.
Türkiye inanmak istemiyordu. Japonya'nın kendisini teselli etmeye çalıştığını düşünüyordu. Anlattıkları sadece ihtimallerden ibaretti.
Türkiye: Öyle olsaydı farkederdim.
Japonya: Etmezdin. Bu öyle bir hastalık değil. Umm...
Japonya cümlesini devam ettirmek için doğru bir ifade arıyordu. Çünkü hemen cümlesini bitirmezse Türkiye kendini tamamen o suçluluk duygusunun içine atacaktı. Derin bir nefes aldı ve bütün kaygılarını saklamaya çalışarak;
Japonya: Şunun gibi düşün... Umm... Kanser!
Türkiye: Kanser mi? Onun ne ilgisi var?
Japonya: Birbirleri ile bağlantılılar. Mesela... Kanser de insanın vücudunu yavaş yavaş zehirler. Kanserde de yapmaman gereken bazı davranışlar vardır. Aynı dedenin kendisini fazla üzmemesi gibi.
Türkiye: Kanser...
Bu kelime Türkiye'nin beynine bir şimşek gibi çaktı. Bitmeyen, derin bir karanlığa doğru yol alan yankılar, ona kelimeyi pekiştirmek ister gibi heceleri baskın söylüyordu.
Türkiye: Dedem kanser olabilir mi? Ama...
Türkiye faltaşı gibi açılmış, içleri derin karanlığa gömülü gözlerini Japonya'ya çevirdi. Cümlesini devam ettiremedi ama gözleri söyleyecekleri hakkında ipucu veriyordu.
Türkiye: Şu anda bende olan hastalık, dedemde olan hastalığın aynısı.
Bunu duyunca Japonya'da tedirgin olmuştu. Türkiye'yi kaybedemezdi. Hayır hayır, bu olamazdı! Türkiye yaşamalıydı. Bir şekilde yaşaması gerekiyordu. Bu endişelerini Türkiye'ye belli etmemeye çalışarak olabildiğince olumlu düşünmeye çalıştı.
Japonya: Belki de sen bu şekilde düşünüyorsun. Elinde aynı hastalık olduğuna dair bir kanıt var mı?
Türkiye: Var. Hem de birçok.
Bu cevap, Japonya'nın içindeki huzursuzluğu iyice arttırmıştı. İçinde kokularından, endişelerinden büyük bir kara delik oluşmuştu ve onu oldukça rahatsız ediyordu. Tutunacak bir dal arar gibi;
Japonya: A-ama bu öleceğin anlamına gelmez, değil mi?
Türkiye: Bilmiyorum. Dedemi belirtileri gösterdikten 3-4 ay sonra kaybettik. İşin kötü yanı ise ben de aynı belirtileri gösteriyorum.
Japonya hâlâ bir umut arıyordu. Bir yol olduğuna emindi. Türkiye'nin yaşaması için elbet bir çözüm yolu bulabilirdi.
Türkiye: Son birkaç gündür rüyamda dedemi görmeye başladım. Yakında onun yanına geleceğimi söylüyor.
Japonya: Hayır hayır! Dedeni fazla düşündüğün için rüyana girmiş olmalı. Bu kadar aklına takma, beynini başka konularla meşgul et.
Bu dediğine Japonya da inanmıyordu ama inanmak için kendini zorluyordu. Beyni her ne kadar inanmayı reddedse bile kalbi bu iş için dünden hazırdı.
Türkiye: Belki... Bunu düşünmemek için elimden geleni yapıyorum. Ama olmuyor!
Japonya, Türkiye'nin yüzünü kendisine çevirdi ve o anki panikle -bunu yazmam doğru mu, bilmiyorum- Türkiye'yi öptü. Türkiye ne olduğunu anlayamamış ve kalakalmıştı. Japonya ondan ayrıldığında ise onu birkez daha şaşırtmayı başardı.
Japonya: Düğün tarihini ileri çekelim!
Türkiye hiç konuşmadan -daha doğrusu şaşkınlıktan konuşamadan- Japonya'ya bakıyordu. Acaba aklını mı kaçırmıştı? Hâlâ uykunun etkisinde miydi? Yoksa ne yaptığını bilmiyor muydu?
Japonya: Evet? Ne dersin?
Türkiye: A-as-aslında...
Japonya o anki heyecanla Türkiye'nin sözünü kesti ve bunu hiç farketmedi.
Japonya: Olur mu?
Türkiye: Yani... aslında...
Japonya: Sizin Bozkır düğünlerinizden olur. Hep merak etmişimdir. Bozkır'daki yaşamı da merak ediyorum. Öğrenebilir miyim?
Türkiye: Tabi, sana öğretirim.
Japonya: Teşekkürler. Peki düğün?
Türkiye: Yakın bir tarihe alalım. İstediğin gibi olsun.
Japonya: Teşekkür ederim!
Japonya sevinçle Türkiye'ye sarıldı ve o an bütün kaygılarını unutmuş gibi hissetti. Bu kötü hisleri karalama ise, Türkiye çok güçlü bir silgiydi. O yanında olduğu zaman kendini çok güzel hissediyordu. Keşke hep böyle kalabilseydi. Keşke her zaman Türkiye, ona bu kadar yakın olabilseydi.
Azerbaycan: Ooo! Düğün ne zaman?
Şaşkınlıkla başlarını kaldırdılar ve arkalarını döndüler. İki çift meraklı göz cevap beklemiş gibi onlara bakıyordu.
Türkiye ve Japonya: Azerbaycan?!
![](https://img.wattpad.com/cover/238039076-288-k285877.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Countryhumans 2020 ^~^ {2021}
AdventureRusya: Ne yapabiliriz? Azerbaycan: Şehri terk edebiliriz¡ □■□■□■□■□■□■□■□■□■□■□■□■□■□■□■□■ Rusya: Gördün mü, Çin? Türkiye bizi affetmedi. E, haklı da tabi. Ben olsam, kendimi affetmezdim. Hem seni de affetmezdim. Seni hiç affetmezdim¡ Türkiye'yi de...