Bölüm 55: Eski Ev

96 14 27
                                    

Çocuk, genç kadına yardım etmemek için kendini daha fazla tutamadı. Koşarak genç kadının yanına gitti ve ona sarıldı. Genç kadın da ona bir anda sarılmış, kollarında ağlayan ufak çocuğu sevgi ile kucakladı.

💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫

Azerbaycan: Tayvan (Tayvan erkek) ağabey, bu haksızlık! Ben o hamleyi bilmiyordum!

Tayvan: Öğrenmiş oldun, Azerbaycan :)

Azerbaycan: Olmaz! Bir tur daha oynayacağız! Ben o hamleyi bilmiyordum, Tayven ağabey!

  Tayvan, Azerbaycan'ın bu kızgınlığında bile sevecen olan tavrına güldü.

Tayvan: Peki. Bir tür daha oynayalım. Haydi, taşları diz.

  Azerbaycan yerleri değişen, bazıları takım arkadaşlarını kurtarmak için kendilerini feda etmiş taşları asıl yerlerine dizerken tatlı bir rica tavrıyla;

Azerbaycan: Seninkileri de ben dizebilir miyim?

  Tayvan gülümsedi.

Tayvan: İstersen diz tabi.

Azerbaycan: Sağol.

  Azerbaycan neşeyle Tayvan'ın taşlarını toplamaya başladı. Tayvan da, Azerbaycan taşları dizerken odanın camdan dışarıya bakarken derin düşüncelere daldı. Düşünceleri tam onu almış götürecekti ki;

Japonya: Merhaba gençler!

  Tayvan düşüncelerinden sıyrılıp sesin geldiği yöne döndü.

Tayvan: Ah, Japonya sen miydin?

  Japonya şüpheli bir şekilde Tayvan'ı sürdü.

Japonya: Evet, benim ama... Sen çok durgun görünüyorsun Tayvan.

Azerbaycan: Hani bir tür daha oynayacağız ya! İşte ona canı sıkılmıştır!

  Japonya güldü. Tayvan da içine hafif bir sıcaklık doğmuş gibi güldü.

Tayvan: Umm... Hayır. Sadecd biraz yorgunum. Bu gece iyi uyuyamadım, belki ondandır.

Azerbaycan: Ben çok güzel uyudum. Rüyamda Çikolata ile birlikte yan bir kedi ile padişahı olduğum Çikolatalı Dondurma Devleti'ni geziyordum. Ah! Keşke hiç uyanmasaydım!

  Japonya, Azerbaycan'ın bu sevecen tavırlarına gülmeden edemiyordu.

Japonya: Çok güzel bir rüyaymış, Azerbaycan. Ben de bu gece bir rüya gördüm.

Tayvan: Ben de... Çok tuhaf bir rüya gördüm.

Azerbaycan: Ne gördün?

  Tayvan derin bir nefes aldı.

💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫

  Çin arabadan inerken;

Çin: Burası mı?

Asker: Evet, Efendim.

Çin: Doğu Türkistan'ı arayın.

Asker: Emriniz olur, Efendim.

  Askerlerden biri orada kullanılan bir cep telefonu çıkarıp evdeki askerleri aradı.

Çin: Demek burası... Doğu Türkistan'ın evi, doğru mu?

Asker: Sanırım doğru, Efendim.

  Çin küçük binanın süslü kapısına baktı.

Çin: İçeri girelim!

Askerler: Peki Efendim!

  Çin, askeler ile birlikte küçük binadan içeri girdi. Binanın küçük bir avlusu vardı. Avluda kurumuş bir portakal çiçeği ağacı, yerlerde boynu bükük kalmış, eskiden renk renk olup da şimdi sadece sarıya bürünmüş olan laleler Çin'e "git" dercesine bakıyordu. Kesilmemiş, iyice uzamış, uzadıkça sararmış olan ağaçlar Çin'in ve askerlerinin ayağına dolanıyordu. Çin hayretle tabletteki resime baktı.

Çin: Acaba yanlış mı geldik?

Asker: Sanmıyorum Efendim. Bakın, resimdeki şu portakal çiçeği ağacı, şu kurumuş ağaç olmalı. Lalelere bakın. Bu sararmış çiçekler... Bence doğru geldik Efendim.

Çin: Anladım. Belki de doğru geldik.

  Tam o sırada bir asker avludan içeri girdi.

2. Asker: Efendim, Doğu Türkistan ile görüşecektiniz. Şu an telefonda!

Çin: Tamam, ver!

  Asker, telefonu Çin'e verdi ve ardından çekingen bir şekilde oradan birkaç adım uzaklaştı.

Çin: Alo...Doğu Türkistan?

Doğu Türkistan: Çin, lütfen evime zarar verme!

Çin: Yani... Evinin pek de zarar verilecek bir yanı kalmamış zaten!

Doğu Türkistan: Na-nasıl yani?

  Çin telefonu yanındaki askerlerden birine uzattı.

Çin: Görüntülü aramaya çevir.

  Asker, Çin'in elinden telefonu aldı ve aramayı, görüntülü aramaya çevirdi.

Asker: Buyrun, Efendim.

Çin: Tamam, ver.

  Çin, telefonu askerin elinden aldı ve kendisine çevirdi. Ekranda Doğu Türkistan'ın oldukça endişeli olan hâli ile karşılaştı. Doğu Türkistan ağlamak istiyir ama ağlayamıyor gibiydi.

Çin: Doğu Türkistan...

Doğu Türkistan: Evim... Evime ne olmuş?...

  Çin telefonun kamerasını evin bahçesine çevirdi.

Çin: Burası mı evin? Yaşanmaz bir hâl almış!

  Doğu Türkistan artık sinirlenmeye başlamıştı.

Doğu Türkistan: Orası aslında çok güzel bir yer!

  Ancak Çin, buna aldırış etmedi ve Doğu Türkistan'ı daha fazla sinirlendirmeye çalıştı.

Çin: Evet (!), gördüm!

Doğu Türkistan: Benim lalelerim, portakal çiçeği ağacım... Lalelerim ne kadar da canlıydı! Onlara ne olmuş? Her sene görenleri hayran bırakan portakal çiçeği ağacım! Hepsi ölmüş!

  Doğu Türkistan daha fazla kendini tutamadı, evinin bu terk edilmiş hâline ağlamaya başladı. Ancak onu terk etmeyi kendisi seçmemişti. Bunu Bayan Çing -inşallah doğrudur- istemişti.

  Çin, Doğu Türkistan'ın ağladığını görünce telefonu kappattı ve askerlerine buradan ayrılma emri verdi.

Countryhumans 2020 ^~^ {2021}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin