2.8

7.9K 491 80
                                        

Lady Gaga - Shallow 


Aynaya baktığımda gördüğüm şeyden memnun olmadığımı fark ettim. Kambur bir duruş, yağlanmış saçlar, gözlerim için dinlendirici gözlük, Kerem'in olmasına rağmen üstüme tam oturan bir eşofman takımı... 

İnsanların benim kilolarımı görmesinin nedeni benim onları saklamaya çalışmam mıydı? Ben onlardan o kadar utanıyordum ki, herkese bunu gösteriyordum. Kilolarımı değil, kilolarımdan utanıdığımı gösteriyordum. Peki ne yapıyordum ki onlardan kurtulmak için? Hiçbir şey. Evet, tam olarak HİÇBİR ŞEY! Bir sabah uyandığımda onların gitmesini bekliyorum. Bir gün uyanacaktım ve hoop elveda fazla 27 kilo diyecektim. Aman ne kadar inandırıcı böyle. 

Kilo vermek isteyen kim peki? Kendime bunu sordum. Gerçekten. Kim vermek istiyor Elif? dedim. Sen mi memnun değilsin yoksa sana güzellik olarak incecik bacaklar dayatıldı diye mi istiyorsun? Eğer sadece bu gösteriliyor diye istiyorsan bırakıp duracaksın tekrar tekrar alıp vereceksin hepsini. Ama hayır ben istiyordum, onlar gibi olmak değil amacım. İki adım merdiven çıktığımda yorulmak istemiyordum. Eğilirken göbeğim yüzünden nefesim kesilsin istemiyordum. O an karar  verdim. 

Odama geri döndüm, kendimi insan içine çıkabilecek bir hale getirdiğime emin oldum. Sessiz olmam gerekiyordu çünkü saat sabahın 5'iydi. Evde herkes uyuyordu, bense tüm gece bir test kitabı bitirmekle meşguldüm. O masadan en son ne zaman kalktığımı dahi hatırlamıyorum. Onlar kalkmadan geri dönebilmek için anahtarımı, telefonumu kulaklığımı alıp çıktım. Site içinde biraz koşmak iyi bir başlangıç olabilirdi. Sanırım.

Beni heyecanlandıran bir şarkı açmam gerekiyordu, hızlıca listeme göz attım. Kendim için en doğru şarkıyı seçtim. Sizi kandıracak halim yok, kimse beni görmüyordu. Tek başımaydım, kulağımda hislerimi bana söyleyen bir ses vardı. Ben de yapmam gerekeni yaptım. Ağladım. Hem de hüngür hüngür. Şişman Elif'e ağladım. Dışlanan Elif'e ağladım. Manipülatif bir annesi olduğu için ağladım. İlk kez birine bir şeyler hissettiğinde aşağılandığı için ağladım. Kendini sevdiğini söyleyen birine inanamadığı için ağladım. Z'nin sevgisi ona kendini berbat hissettirdiği için ağladım. Sonra Z için ağladım, eğer gerçekten beni seviyorsa o uğruna ağlanmayı hak ediyordu. Haklıydı, kendimi sevmiyorken onu nasıl sevebilirdim ki? 

Yaklaşık 1 saat dışarda geçirdiğim zaman diliminde yalnızca 25 dakika hareket etmiştim, gerisi çardakta dizlerimi kendime çekip ağlamam olmuştu. Telefonumun alarmı çaldığında müziği kapattım ki bu benim normalde uyanma saatimdi. Tüm günü uykusuz geçirmiştim. Burnumu bir kere daha koluma silmek için kafamı kaldırdığımda korkudan kalbim duracak sandım. Ağladığım için net göremiyordum ilk başta görüş açıma bir peçete girdi. Kafamı tam olarak kaldırıp gözlüğün altından bana uzatılan peçete ile gözlerimi silip gözlüğümü geri taktım. 

"Gözlük kullandığını bilmiyordum." 

Mert Ali'nin sesi kulaklarımı doldurduğunda görüşümü netleştirmek için birkaç kere daha gözlerimi kırpıştırdım. Eliyle tahta bankta yanımı işaret etti. Ne kadar zamandır oradaydı bilmiyorum ama acınası göründüğüme emindim. Oturmak için benim onaylamamı beklediğini fark ettim. Daha ne kadar rezil olabilirim ki diye düşündüğümden kafamla onu onayladım. 

"Konuşmak ister misin?"

Kafamı iki yana salladım. Anlayış dolu bir ifade ile kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı. Üzerinde siyah bir sweatshirt vardı. Sarı saçları ile büyük bir tezat oluşturuyordu. 

"O zaman," dedi sesi çok sakindi. "Müziğini paylaşabilir miyim?"

Bir kere daha reddetmek kabalık olacaktı. Kulaklığımın bir tekini kulağımdan çıkartıp yanına doğru yerleştim. Ona uzatıp şarkıyı tekrar başlattım. Tepkisine bakmak için yandan onu izledim. Normal bir zamanda birinin önünde böyle ağladığımı bilsem koşarak uzaklaşırdım, ama tüm gün uyumadan geçirmiştim ve 25 dakika koşmuştum. Kıpırdayacak halim yoktu. Melodi başladığında Mert şarkıyı mırıldanmaya başladı. Sesinin kısık tona rağmen çok güzel olduğunu fark ettim. Tepkilerini izlerken o kafasını çardağın sırt kısmına dayayıp gözlerini yumdu. Bir damlanın gözlerinden süzüldüğünü fark ettim. Sonra gözlerini açtı, bana doğru döndürdü yüzünü. 

"Ağlamak,
Bazı acılarda yetmez.
Bazı ölümlere.

Örtüsüdür bazı acıların,
Örter, örtülmez,
Savunur bir süre

Ağlayanlar sevinmeli,
Sevin ağlayabiliyorsan
Acılar art arda dinmeli

Durur bir nöbetçi gibi,
Durur bir bekçi gibi,
Zamana gülmeli, gülmeli.

Sevin ağlayabiliyorsan,
Unutmanın kardeşidir ağlamak.
Uyur uyanır yatağında duyguların.
Düşüncenin kucağında hep çocuktur,
Ağlamak."

Sonra kulaklığımı çıkarttı. Elinin tersi ile yüzünü sildi. Ne zaman koyduğunu fark etmediğim postacı çantasını aldı masadan. Yüzüne bir tebessüm yerleştirdi. O kadar soğuk o kadar yapay bir tebessümdü ki, kim görse anlardı. Onu neyin üzdüğünü merak ettim. Bu meraktan utanmam gerekir miydi? Bir başkasının acısını merak etmekten utanmam gerekirdi. Utanmadım, dışardan fazla mükemmel gelen insanların acılarının olduğunu bilmek beni biraz olsun iyi hissettirdi. Mert vedalaşmak için elini kaldırıp uzaklaştığında bu saatte neden burada olduğunu sormak bile aklıma gelmedi. 

Ama o an fark ettim. Fark ettiğim şeyden korktum. Denemem gerekiyordu, hala görüş açımdayken. 

Elif:  Çünkü o üç kişiden biriysen daha az korkutucu olurdu. 

Mert'i arkadan izlerken telefonuna elini atmasını bekledim. Atmadı. Tekrar mesajıma döndüm.

Mavi tik vardı.

Böylece iki seçeneğim kaldı. Bunlardan biri kalbimi ilk kırıp özgüvenimi yerle yeksan eden kişiydi, diğeri ise az önce ağlarken gördüğümde yaşını silmemek için ellerimi kontrol etmeye çalıştığım kişinin kardeşi.


SOBE || Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin