Dün Asya'nın seçtiği bir filmi izlerken uykuya direnememiştim. Öyle ki filmin yarısına doğru, ki inanın sonunda kavuşacaklarını anlamamak için bir aptal olmak gerek, onlara iyi geceler dileyip odama çıktım. Filmde bir kadın ve bir erkeğin engellerle dolu aşkı anlatılıyor. Kızımız normalde başarılı ama hayat bir türlü yüzüne gülmemiş, zavallının şansı bir türlü gülmemiş. Kız o kadar güzel ki, normal şartlarla bir sosyal medya hesabı açıp birkaç fotoğraf yüklese orada binlerce takipçiye ulaşıp alacağı reklamlarla zaten geçinebilir. Ama kız hafif alık. Başrol erkeğimiz ise zengin bir aileden geliyor, hiç çalışmadan hop diye holdingin başına geçiyor. Ama maşallah o da sanki podyumdan inmiş gibi.
İşte tesadüf bu ya, kızcağız adamın şirketinde işe giriyor. Biraz da sakar bir tip, sürekli bir yerlerini kesiyor, bir şeyleri deviriyor. Normalde küçük dağları kendi yaratmış gibi davranan, kendi burnu düşse eğilip almayacak adam kızın bu hallerine bakıp iç çekiyor. Yardım ediyor, ay Allah'ım klişe. En azından uykum geldi de ekrana kusmak zorunda kalmadım.
Şarjı bitmiş telefonumu şarja takıp uyudum. Aksiyonlu bir gün olması nedeniyle sanırım uykuya çabucak daldım.
Uyandığımda ise Z'nin gece boyu ve hatta sabah da yazmış olduğu mesajlara şaşırmaktan az kalsın okula geç kalıyordum. Mesaj olarak attığı şarkıyı ve grubu tüm yol boyu dinledim.
Onu merak etmiyorum sanırım, karşıma çıksa her şey daha zor olabilir. Onu bulsam, elime hiçbir şey geçmez. Ben, onun bana sunduğu gibi bir sevgi sunamam ona. Ama bilmiyorum, sanırım bencilce, yine de bir yerlerde birinin beni bu denli sevmesi iyi hissettiriyor. Sevilmeye değer bulunmak bana iyi hissettiriyor. Mecburiyetten doğan bir sevgi ya da Ceren'inki gibi kardeşlik duyguları ile değil, kitaplara konu olan filmleri çekilen türden bir sevgi. Hani tüm akşam izlerken dalga geçtiğim hisler gibi.
Kantinin girişinde Ceren tanımadığım birkaç kişi ile duruyordu. Beni görünce onlarla vedalaşıp yanıma geldi. Bazen Ceren gibi sosyal bir kızın benim gibi biriyle nasıl arkadaş kalabildiğini anlamıyorum. Yani asosyal diye bir kelime olmasaydı dahi ben asosyal olarak tanımlanırdım anlatabiliyor muyum?
Bunu yıkma isteğimin olduğunu fark ettim. Yani neden insanlarla konuşmaktan çekineyim ki? Zaten dün arkamdan konuşmak için yeteri kadar malzemeleri oldu. Hem beni sevebilen biri var olabiliyorsa o kadar da konuşulmayacak biri değilimdir değil mi ama?
Dur biraz düşünelim.
Şişmansın?
Uzunsun?
Çirkinsin?
Muhabbet etmeyi bilmiyorsun?
Ama Ceren seviyor beni!
Eh yardımsever biri demek ki.
Ceren kafa sesimle girdiğim kavgadan habersiz parmaklarını önüme şıklattı. Muhtemelen yenik çıkacağım iç savaşımdan beni kurtardı. Kafamı düşüncelerimden arınmak için iki yana sallayıp Ceren ile kantine girdim. Her zamanki rutinimizi gerçekleştirip kahvelerimizle boş bir masaya yerleştik. O sırada kantine giren Baran'ı gördüm. Sadece su alıp tekrar çıkışa ilerlediğini fark ettiğimde uyandığımda beri aklımı kurcalayan o hisle ona seslendim. Ceren kocaman gözlerini üzerime çevirip kaşlarını çatmıştı. Ona aldırmadan tamamen ifadesiz şekilde bana dönmüş bakan Baran'a baktım. Tebessüm yerleştirdim suratıma, yine hiçbir mimik oynatmamıştı yüzünde Baran.
"Derse daha var. Bizimle oturmak ister misin?"
Bir an bocalasa da kendini hızla toparladı. Sadece omuz silkip boş bir sandalye aldı bir masadan ve tek bir kelime etmeden yanımıza oturdu. En zor kısım konuşma başlatmaktı sanırım, Ceren bu konuyu çözer diye düşünerek ona baktığımda kafasını telefona gömmüştü. Birkaç saniye geçmişti ki telefonum titredi. Cebimden çıkarttığımda Ceren'in yazdığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOBE || Yarı Texting
ChickLitbilinmeyennumara: Bol giydiğin sweatlerin, hırkaların seni gizleyeceğini düşünüyorsan çok yanılıyorsun. bilinmeyennumara: Ben seni gördüm. bilinmeyennumara: SOBE!