Artık okulda Ceren tek arkadaşım değildi. Baranla hala kimya çalışıyorduk üstelik sadece kimya değil, birbirimize yapamadığımız soruları soruyorduk. Kerem sayesinde bir arkadaşım olmuştu. Baran her ne kadar Ceren ile çok anlaşamasa da sorun olmuyordu aksine ben onların birbirlerine laf sokmaları ile baya eğleniyordum. Küçük çocuklar gibi birbirlerinin açıklarını kolluyorlardı. Baran'a buzdolabı denilmesinin tek nedeni yüzündeki maskeyi indirmiyor olmasıydı bence. Aslında eğlenceli ve samimi bir insandı.
Kantinde Ceren ile oturuyorken Baran yanımdaki sandalyeyi çekip önümüze tepsiyi bırakınca anlık olarak irkildim. Ceren teşekkür dahi etmeyip kahvesini tepsiden önüne alıp kaldığı yerden konuşmaya devam etti.
"Sonra o mal kuzenim demiş ki, ay Gülsenem teyzeciğim ben de gireceğim bu sene üniversite sınavına. Çok şükür benim netlerim çok güzel-"
Ceren kahvesinden bir yudum almak için kahvesine üfledi. Bu sırada oluşan sessizlik karşısında Baran ile göz göze geldik. İkimiz de Ceren'in taramalı tüfek gibi konuşup aniden odak noktasının değişmesine güldük ancak laf etmeden bekledik. Baran, kahve bardağını sıkıca kavramış haldeyken tekrar Ceren'e çevirdi yüzünü.
"ODTÜ tıp düşünüyorum."
Hepimiz aynı anda gülmeye başladığımızda ilk defa etraftaki insanların bakışlarını umursamadan gerçek tepkilerimi verebildiğimi fark ettim. Baran gülüşlerinin arasında konuşabilen ilk kişi oldu aramızda.
"Neden hedeflerini küçük tutmuş ki ya" dedi nefes nefese "bence bir Harvard'ı zorlasaydı."
Ceren durdu düşünür gibi yaptı.
"Ay umarım ben, Hogwarts'ta Karanlık Sanatlara Karşı Savunma bölümüne yerleşirim ya. Çok istiyorum."
Söylediği şeye tekrar güldüğümüzde hiçbirimizin seneye aynı masada oturmayacağı gerçeği ile yüzleştim. Hayatıma kimseyi almıyordum ki kimse geride kalmasın diyen Elif'ten seneye hayatıma dahil olanlar ile ders arasında aynı masada oturamayacak diye üzülen Elif'e ne çabuk geçiş yapmıştım ben böyle.
"Aaa" dedi Baran, "Hiç endişen olmasın. Seni kadrolu yılan olarak alırlar bölüme."
Ceren, Baran'a "Sen de ifrit olarak girerdin." dediğinde birbirlerine laf sokma yarışlarının başladığını anlayıp müdahale etme gereksinimi duydum.
"Cidden hiç konuşmadık, Baran sen üniversite için ne düşünüyorsun?"
Baran aniden konunun kendisine dönmesine şaşırsa da kısa sürede toparlayıp omzunu silkti.
"Bilmem mimarlık istiyorum, İstanbul'da kalmak istiyorum. Bir yandan da ailemden ayrılıp kendi ayaklarımın üzerinde durmak nasıl olur merak ediyorum. Ama işte burada rahatım gidip sefillik çekmeye değer mi?"
Baran'ın yaşadığı ikilemi yaşamak isterdim. Burada rahatım, diyebilmeyi mesela.
"Al benden de o kadar ya." dedi Ceren ilk defa belki de Baran'a ciddi bir konuda katılıyordu. "Ama ben kesin kalırım burada, baktım İstanbul gelmedi tekrar girerim sınava."
Baran bitmiş karton bardağı iki eli arasında döndürüp dururken merakla sordu.
"Sen ne düşünüyorsun Elif?"
Baran'ın az önce yaptığını yapıp omuz silktim yalandan. Kimseye sınavı kazanıp kendimi başka bir şehre atacağım oradan da yavaş yavaş kendi hayatımı kuracağım, öyle bir nokta gelecek ki kendi yolumdan gidip başardıklarıma annem dahi burun kıvıramayacak, diyemezdim.
"Bilmem, pek bir idealim yok galiba. Neresi olursa gider okurum."
Ceren dediğime hafifçe kıkırdayıp "Elif ile en büyük farkımız bu işte . Yani," deyip dilini damağında şaklatıp açıkladı. "ona göre İlim Çin'de de olsa gidilir bana göre gıybet Çin'de de olsa yapılır." dediğinde Baran, Ceren'e göz devirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOBE || Yarı Texting
ChickLitbilinmeyennumara: Bol giydiğin sweatlerin, hırkaların seni gizleyeceğini düşünüyorsan çok yanılıyorsun. bilinmeyennumara: Ben seni gördüm. bilinmeyennumara: SOBE!