Mert Ali'nin resmen zoru ile yemek yemeye gelmiştik. Evet, onunla karşılıklı itiraflarımızdan sonra buluşmaktan kaçmış olabilirdim. Onun da benimle olduğu için gergin olduğunun farkındaydım. O sürekli konuşarak bu gerginliğini atlatırken ben onun bu gergin konuşkan tavrı sayesinde hakkında fazlasıyla bilgi öğreniyordum. Mesela Baran'ın aslında evdeki haliyle dışarıdaki halinin hatta bize gösterdiği Baran'ın dahi çok farklı olduğunu öğrenmiştim. Her şeyi dalgaya vurabiliyor demişti. Babasının Artvinli olduğunu öğrenmiştim. Annesinin göçmen olduğunu Z iken söylemişti zaten. Kendisinin takım tutmadığını en sevdiği sporun yüzme olduğunu; Baran'ın tam bir futbol sever olduğunu aslında Beşiktaş taraftarı olduğunu ama ArtvinSpor varken Beşiktaş'ın B'sini dahi gözünün görmediğini öğrenmiştim.
Daha önce çok daha içine kapanık olduğunu, her şeye utanıp gerildiğini sonra Baran'ın zırdeliliklerinin kendisine de bulaştığını, Artvin'i çok sevdiğini öğrenmiştim. Bir gün mutlaka gideceğiz zaten demişti laf arasında ardından bakışlarını ben hariç her yere çevirmişti. Aslında araba kullanmaktan çok korktuğunu dedesinin araba sürmeyi öğretirken resmen cinnet geçirdiğini anlatmıştı.
"Beğendin mi?"
Gözlerinde bir küçük çocuğun ışıltısı vardı, sanki olumsuz tek bir ifade yakalasa yüzümde tüm dünyası başına yıkılacaktı. Usulca kafamı sallayıp ağzımdaki lokmayı bitirmeye çalıştım. Susmayan grup mesajlaşmasının ardından Kerem oturduğumuz yerin kapısında görünmüştü. Emir olayından beri kendisi ile konuşmuyordum. Asya aramızda mekik dokuyor, aslında bir sululuk yapmıyor sadece olayı anlamaya çalışıyordu. Kerem bizi gördüğü anda hızla yanımıza gelip gözlüklerini masaya havalı olduğunu düşündüğü bir şekilde masaya bırakmış dolaşmakta olan çalışanlardan birine el işareti vermişti. Önüne bırakılan menüyü geri verip önümdeki içeceği işaret edip "Aynısından, teşekkürler." demişti.
Ardından bana dönüp sevimli olduğunu düşünerek bir kolunu omzuma atıp sırıtmıştı.
"Nasılmış benim en sevdiğim biricik her şeyim kız kardeşim?"
Cevaben sadece gözlerimi devirdiğimde Mert karşımda yerinde kıpırdanıp duruyordu. Muhtemelen Kerem'in şu an burada olmasından dolayı kendisini suçluyordu, zira yerimizi belli etmişti. Ardından gözüm kapıdan girerken itişen Baran ve Ceren'e kaydı. Sesleri çalan müziğe rağmen buraya kadar gelmişti. Önce kimin geçeceğini tartıştıklarına emindim. Baran "LA HAVLE!" diyip önden geçip Mert'in yanında oturduğunda Ceren bir sandalye çekip masanın baş kısmına oturmuştu. Baran sinirle Ceren'e döndü ve ortamda Mert hariç kimsenin anlayamadığı şekilde hızlı hızlı söylendi. Gözlerim şaşkın şaşkın Mert'e döndüğünde, gülüşünün ardından açıkladı.
"Baran sinirlenince Laz frekansına bağlıyor kusura bakmayın."
Ceren Baran'ın suratına karşı yüzünü buruşturup Mert Ali'ye hitaben konuştu.
"Ne dedi bu civciv bana? Çançun falan bi şey dedi duydum ben."
Mert civciv lafına sinirlenen Baran'ı tutmak için bir eli ile omzuna bastırırken yerinde doğruldu.
"Kötü bir şey demedi meraklanma. Çaçuna dedi, ağır yürümüşsün ona kızmış."
Mert'in yaptığı çeviri ile gözlerim Ceren ile kesişti. Buraya beraber mi gelmişlerdi? Ceren gözlerini benden kaçırıp önlerine bırakılan menüyü incelemeye başladı. Mert ile resmen ilk çıktığımız randevumuz sabote edilmişti. Suratının düştüğünü fark ettiğimde telefonumu çıkarttım çantamdan.
Elif: Canını sıkma
Mert: Ben heveslenip fotoğrafını atmasaydım bulamazlardı bizi
Elif: Kerem koklayarak bulurdu
Mert: Onu doğru dedin
Mert: Cerenle Baran beraber gelmişler sanırım
Elif: Fark ettim.
Elif: Şaşırdım, birbirlerinden nefret ediyorlardı en son.
Mert: Karşılaşmışlardır.
Elif: Olabilir. Yemek çok güzel bu arada
Mert: Yaa beğendin mi?
Mert: Ohoo daha seninle ciğer yemeye gideriz bildiğim bir yer var
Mert: BAYILACAKSIN
Kerem'in başını eğip telefonumdaki mesajları okuduğunu anladığımda sinirle kafamı kaldırdım ama Kerem sinirle Mert'e bakıyordu.
"Lan sen benim bacımı Hacı Dayının yanına mı götüreceksin?"
Mert yanaklarını şişirip Kerem'i onaylar bir şekilde başını salladığında Mert'e baktım.
"Seni anlattığım masalarda seninle oturmak istedim." dedi omzunu silkip.
O an ne Kerem'in söylenmesi ne Baran ile Ceren'in didişmesi ne arka fonda çalan müzik... Hiçbiri yoktu. Sadece Mert vardı ve Mert'in küçük bir çocuk gibi masanın kenar kısmı ile oynayan dudaklarını sarkıtmış hali. O an kendi kendime gülümseyip çantamı aldım. Bizimkilere bakıp ayağa kalktım, hepsi şaşkınca bana bakarken dikkatli şekilde Mert'in yanına geçtim.
Mert'in gözlerine bakarak konuştum, belki biraz olsun yaptıkları şeyin yanlış olduğunu anlayabilirlerdi.
"Biz başka bir yere gidiyoruz, yediğimiz içtiğimizi de Kerem ödesin." Ardından Kerem'e döndürdüm bakışlarımı. "Benden habersiz yediğin hurmalara sayarsın artık." Sonra Tekrar gözlerimi masada bana şaşkınca bakan gözlerde dolaştırdım. Hiçbirinden itiraz gelmemişti. Mert hızla sandalyesinden kalktı, benimle beraber çıkışa yöneldiğinde yüzünde şaşkın bir sırıtış vardı.
"Niye sırıtıyorsun" diye sordum arabaya binip emniyet kemerimizi taktığımızda.
"Orada yaptığın şey-" dediğinde sözünü böldüm.
"Ne kadar yakın olursak olalım böyle bir emri vakiyi yapmaları yanlıştı."
Sırıtışı daha da genişlerken ışıklarda durduğunda yüzünü bana çevirdi.
"Sesin çıkıyor artık, girasoles. Yüzün güneşe dönüyor."
Söylediği şey ile az önce bizimkilere yaptığım çıkışın farkındalığına vardım.
"Sayende." dedim hafiften içime kaçmış sesimle. Yalan da değildi, onun suratının asılması ve kendini suçlaması canımı sıkmıştı. Gülümsemesi yüzünden silinmemişti ama biraz olsun buruk halde trafikte ilerledik.
"Saye gölge demekmiş biliyor musun?"
Söylediği şeyi neye bağlayacağını merak ediyordum, Mert Ali'nin bazı sözcüklere fazlasıyla anlam yükleyebildiğini öğrenmiştim şimdiye kadar. Sırada söylediğimiz sözlere farklı yerlerden bakıyordu. Sorduğu soruya karşılık onu daha fazla bekletmeden "Hayır." diye cevap verdim.
Dudakları cevabımı beklerken tek çizgi haline gelmişti. Gözünü yoldan ayırmadan devam etti. Varmak istediği yere geldiğimizde aracı park etti. Meraktan yerimde kıpırdanıyordum ancak beklemeye devam ettim. Sonunda bana döndürdü yüzünü, gözlerinin içi ışıl ışıldı. O ise bana gözlerinden daha ışıl ışıl bir cümle söyledi.
"Oysa sen kimsenin gölgesinde durup da bir şeyleri yapamayacak kadar ışıldıyorsun."
Y.N: Bu biraz geçiş bölümü gibi oldu, bir sonraki
bölüm Kerem'in ağzından olacak.
Öpüldünüz, xoxo.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOBE || Yarı Texting
ChickLitbilinmeyennumara: Bol giydiğin sweatlerin, hırkaların seni gizleyeceğini düşünüyorsan çok yanılıyorsun. bilinmeyennumara: Ben seni gördüm. bilinmeyennumara: SOBE!