30 Ekim 2011-
"Laciverti çok mu seviyorsun bakayım sen?" Karşımda diz çökmüş bir sekilde gülümseyerek yüzüme bakıyordu. Elleri sacıma uzandı. Kafamın iki yanında ki örgülerle oynarken gözleriyle lacivert tüllü kabarık elbisemi gösterdi. "Anneyi çok kızdırmışsın bunu aldırmak için" iri gözlerimle babama baktım. Kaşlarım kırgın bir biçimde çatıldı, "benimle ilgilenmiyordu." Babam ellerini saçlarımdan çekip kızarmış yanaklarıma uzandı. "Anne seni çok seviyor bebeğim" kafamı hızla sallayıp elimle burnumu sildirdim. "sevmiyor ki" babamın sevgiyle aydınlanan yüzü bir anda düştü. Kırık bir şekilde gülümsedi. "Büyükler hep meşgul olur ama seni sevdiğinden eminim meleğim" Babamın sözlerinde ilk kez buz kırıntıları hissetmiştim. Nedense her zaman bana sıcak gelen babam, bu defa oldukça tuhaftı. Kafamı sallayıp babamın yüzüne baktım. "Dışarı çıkabilir miyim baba?" Babamın yanaklarımda ki eli omuzlarıma düştü oradan da kollarıma. Yavaşça kafasını sallayıp çıktı odamdan. Dudaklarımı büzüp kapıya doğru koştum. Merdivenlerden hızlıca inerken bir an düşeceğimi bile düşündüm. Merdivenin son basamağına da ayağımı atıp koşarak ilerledim. Bir anda birine çarpıp duraksadım. Annem. Bakışlarım gözlerine değdiğinde kaşlarını çattı. Ellerinde tuttuğu dosyayı hızla kapatıp bir eliyle kolumu tutup beni silkti. "Bu ne hal?" Hızlı bir şekilde beni sarsarken dudaklarım hızla büzülüp gözlerimden yaşlar akmaya başladı. "Şu haline bir bak!" Beni sarsmayı bırakıp kolumu daha hızlı sıkmaya başladı. Yüzümü buruşturup kolumu çekmeye çalıştım. Başaramadım. "Dokuz yaşındasın dokuz ! Senden utanıyorum." Yaşlı gözlerim annemin yüzüne çıktı. Kolumu hızla bırakıp gözündeki gözlüğünü düzeltti. Sanki hiç birşey olmamış gibi geçip gitti yanımdan. Sıktığı kolumu tutup göz yaşlarımı dindirmeye çalıştım. Bir müddet daha bekleyip kapıdan çıktım. Evin bahçesinden koşup biraz ilerideki çam ağaçlarının bulunduğu yeşil alanda kimsenin olmadığı bir yere gidip oturdum. Kolumun acısı geçmemişti. Ama annemin söylediği o söz daha çok acıtmıştı canımı. Eteğimin tülüyle oynarken bir çıtırdı sesiyle kafamı çevirdim. Kağan. Kendini mahallenin abisi sanan zibidi. "Bakın burda kim varmış" dedi ukala bir sesle. Bakışlarım gözlerine doğru çıktığında ellerini iki yana açmış sinsi bir şekilde gülüyordu. Yanındaki iki koruma gibi gezen dingolar bana sanki beni öldüreceklermis gibi bakarken gözlerimi eğip ters bir şekilde baktım yüzüne "ne var" ellerimi iki yana koyup destek alıp, ayağa kalktım. Boyu benden uzun olmasına rağmen ondan korkmuyordum. Kaşlarını alayla kaldırıp yamuk bir gülüşle yüzüme baktı, "cici kızımız sinirlendi," bir adım yaklaşıp bir elini cebine attı, ciddi bir hale büründü. "Sana acıyorum biliyor musun? Minik anne kuzusu." Kaşlarım iyice çatılıp yüzüne dik bir şekilde bakmaya devam ettim. Ağzını aralayıp birşeyler demek için yöneldi. Ama sonra vazgeçti. Hiçbirşey söylemeden yanımdan geçip gitti. Şaşırmıştım doğrusu. Sonra bir anda arkamı dönüp kafamı yan yatırdım yüzümü taklidini yapıyormus gibi bir hale soktum. "Acıyormuşmuş şuna bak tırtılın leblebi yutmuşlusu." Hala onların gittiği noktaya bakıyordum. Gitmişlerdi çoktan. "Kendi kendinle mi konuşuyorsun sen?" Hızla arkamı dönüp sesin geldiği noktaya baktım. Tanımadığım bu çocuğa bakakalkıştım. Kimdi bu böyle? Dudaklarım yavaşça aralanırken ellerimi elbisemin üst kısmına sürttüm. Elimin tersiyle önümdeki saçlarımı attırıp çocuğu baştan aşağı süzdüm. "Sen de kimsin?" Gülümseyerek bana bakıyordu. "Can" dedi sıcak bir sesle. "Ben Can Tamer" kafamı sallayıp ismimi söyleyeceğim sırada beni durdurdu. "Biliyorum," şaşkınlıkla yüzüne baktığım sırada kahvenin güzel tonundaki gözlerini bir kaç kez kırptı. "Aynı mahalledeniz Nil." Dudaklarımı içine çekip kafamı salladım. "Seninle hep konuşmak istemiştim" bir adım yaklaştı. Bakışlarındaki sıcaklık değişmedi. "Bugüne kısmetmiş demek ki" ne dediğini anlamamıştım ama açıkçası bunu sormayacaktım. Bir adım daha yaklaştı. Çok yakınımdaydı suan. Kapalı avucunu göz hizama kadar yükseltti. Yavaşça açtı elini. Bir bileklik. "Bu," gözlerimi kocaman açıp bilekliğe odaklandım. "Lacivert!" Neşeyle kafasını salladı. "En sevdiğin renk , lacivert." Kafamı sallayıp gözlerine baktım. Boşta olan elinin işaret parmağı ile bilekligin ortasındaki beyaz rengi gösterdi. "Bu da benim en sevdiğim renk" kafamı salladım tekrar. Derin bir nefes alıp bileğime yöneldi bakışları. Bilekligi bileğime geçirdi. "Aslında bunlar taştı biliyor musun? Küçük bir işlemden geçirdim." Bakışlarım bilekliğe yöneldi. Sonra tekrar Canın gözlerine "Sen mi yaptın yani bunu?" Aaa' diye bir ses çıkartıp "peki neden bana veriyorsun?" Dedim şaşkın çıkan sesimle. "Çünkü en çok sana yakışıyor, ona iyi bak tamam mı?" Yine ve yine kafamı salladım. Gülümsedi. Çok güzel gülümsüyordu. İçimde bir yerlerde küçük kalbimin hızlandığını hissetmiştim. Çekik gözlerine baktım koyu kahve gözleri ne de güzeldi bu çocuk böyle. Daha önce böyle canlı ve tatlı bakan bir yüz görmemiştim. Arkadaşım yoktu hiç. Ama belki bu benim arkadaşım olabilirdi.
İlerde evlenirim belki diye geçirdim içimden sonra düşündüğüm hayale güldüm. Öyle içten bir şekilde gülmüştüm ki Can bana bakıp gülümsemisti sanki beni duymuştu. "Kaç yaşındasın?" Diye sordum minik bedenimdeki küçük kalbimin atış hızı nefes alışımı zorlaştiriyordu. "11" dedi tatlı tatlı bakarak, ellerimi havaya kaldırıp Can' a doğru uzattım. Bir parmağımı kapatıp "Bende dokuz" dedim bastıra bastıra kafasını salladı. "Biliyorum ki" dedi sevinçle. Gülümsedim. Gülümsedi. Tam onu oyun oynamaya davet edeceğim sırada. "Şimdi gitmem gerek" dedi aceleyle. Gülen yüzüm düştü. Bir daha görememe korkusu yaşadım."Onu gerçekten Bir daha görememistim , uzun bir süre."
Tek başıma kaldığım sırada eve doğru yürüdüm.
Ağlayarak gelmiştim halbuki buraya.... Kendimi toparlamaya...
Evin bahçesine adım attığım sırada babamın bağırış sesini duydum, "nasıl yaptın!" , "nasıl yapabildin Nihal!" Babamın ilk defa bağırdığını duyuyordum. Ne olduğunu anlamak için hızlı adımlarla eve girdim babam merdivenlerden inmiş bir eli alnında telaşlı bir şekilde önce benimle göz göze geldi. Sonra gözlerini çekip salona doğru yürüdü. "Baba?" Dedim korkuyla. Tepki alamayınca merdivenlerden koşarak çıkıp yatak odasına yöneldim. Kapıyı çevirip açtım. Herşey ağır çekimde gibi gerçekleşiyordu artık. Yerde yan yatmış bir sandalye, annemin sallanan ayakları. Benim çığlığım. Delirmiş gibi annemin cansız bacaklarına sarılmam.
Nasıl geldiğimi bilmediğim bir zamanda kendimi salonun koltuğunda buldum. Polisler, ambulans ışığı, komşular. Evin içi tıklım tıklım nerden geldiğini bilmediğim insanlar. Nefes alamadığımı hissettim o an. Akmaya devam eden göz yaşlarıma rağmen kapıya koştum. Bahçeye çıkıp derin nefesler almaya başladım. Hiçbirşeyi idrak edemiyordum. "Hey" dedi tanıdık bir ses , yanıma yaklaşıp kolumdan çekti. Sarıldı bana, "geçecek güzelim tamam sakıin ol." Derin bir nefes alıp ağlamamı kesmeye çalıştım. "Hadi gel, gidelim burdan" kafamı salladım. Onunla gidecektim. Suan bu anı görmek istemiyordum. Sığındım ona güvendim. Hayatımın yıkımına, Kağan'a
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FARKLI ACI
Novela Juvenil"Ben normal değildim, acım normal değildi" ~"İnsanların inandıkları genelde doğru olan değil de doğru olmasını istedikleridir. Bunu belki size ilk söyleyen ben değilim ama hayatım içerisinde bunu anlayan ve anlatabilen ilk benim. Bunu anlamanın bir...