Draco önündeki defterine uzun notlar alırken Profesörü dinliyordu. Konu işlemeleri gereken ders olan iksire ne zaman gelse, bir öğrenci soru sorup konuyu savaşa getiriyordu.
Biri yine "Profesör," diye seslendiğinde Draco huzursuzca kıpırdanarak kalemini masaya bıraktı. "Onunla yüz yüze savaştığınız doğru mu?"
Draco sinirli bir nefes verirken aniden sınıfta yankılanan sese döndü, diğer herkes gibi.
Harry Potter ayağa kalkıp elindeki tüy kalemi hızla masasına fırlattı. Gözleri etrafta gezinmeye başladığında kendisininkilerle çarpıştı.
Draco bir an nefes alamadığını hissetti, onunla uzun zaman sonra ilk kez göz göze gelişiydi.
Sonra geri geri birkaç adım yürüse de, arkasını dönüp kapıyı hırsla kapatarak çıktı.
Draco eskiden olsa oynadığını düşünürdü, oysa şimdi onu ve diğer her şeyi hiç görmediği gibi görüyordu. Katlanamamıştı.
Acaba kendisi gibi kabuslar görüyor muydu?
Draco onun çıkışını izledikten sonra önüne dönecekken Weasley'in Granger'ın omzunu patpatlayıp Potter'ın arkasından gidişini izledi.
Biraz sessizlikten sonra Profesör "Eh," dedi. "Biraz daha anlayışlı olmamız gerekecek." Draco bu adama bakarken hala kötü hissediyordu.
Ders bittiğinde elini birkaç kez masasına vursa da duramayarak hızla ayağa kalktı. Kapıdan çıktığında olduğu yerde durdu. Nereye gidiyordu? Nerede olduklarını bile bilmiyordu.
Sonra etraftan geçen iki kızın konuştuklarını duydu. "...Elleri titriyordu, Ron onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Yani, ben olsam daha iyi sakinleştirirdim."
Kız kıkırdadığında Draco heyecanla bir adım atacakken durdu. Ona soru soramazdı, sorsa da cevap alamazdı. Bu yüzden biraz daha bekledi. Sonra Başkanlar Banyosuna girdiklerini öğrendi.
Hızla merdivenlerden yukarı çıkarken ne yaptığını sorgulamıyordu. İçinden gelen şeyleri yapıyordu, onun karşısına çıkmayı planlamıyordu.
Sadece biraz daha görmek istiyordu. Nedenini sorgulamadan onun hissettiklerini merak ediyordu.
Sonunda banyoya vardığında kapıyı yavaşça açıp sessizce içeri girdi. Weasley'in bir kabinin kapısını tıklattığını görünce önündeki duvarın arkasına saklanarak dinlemeye başladı.
Weasley "Harry, lütfen..." dedi, ilk kez söylemiyormuş gibiydi. Sonra Draco uzun zaman sonra Potter'ın sesini duydu. Kabinin içinde yankılanan sesi "Dursley'lere dönmek bile ilk kez Hogwarts'a dönmekten güzel olurdu." dedi.
Draco, Dursley'lerin kim olduğunu bilmiyordu. Weasley tekrar konuştu. "Harry, Kovuk'a dönmek ister misin? Dönebiliriz... Seninle, seninle dönerim."
Draco yutkunurken tekrar kıskançlıkla doldu. Kendisi hala yapayalnızdı ama Potter çocuğunun her istediğini yapacak arkadaşları vardı. Bu kimsenin suçu değildi ama yine de onu kıskandığını hissetti.
Kabin kapısının açıldığını duyduğunda olduğu yerde doğrulup karşısındaki duvara bakmaya devam etti. Onların birbirlerine sarıldığını duyduğunda midesinin kasıldığını hissetti.
Sonra Draco onun sesini tekrar duydu, kısıktı, sikkat etmese muhtemelen duyamazdı ama o sakince "Katlanamıyorum..." dedi.
Draco nefessiz kaldığını sanarken hareketlenmeye başlamalarıyla önündeki kabine sessizce girdi. Onların çıktığını anladığında klozete oturarak kafasını elleri arasına aldı.
Sanki kendisinin sorduğu soruyu duymuş gibi katlanamıyorum demişti. Draco tekrar yutkundu, kalbi anlamadığı bir hisle kasılırken bunun kıskançlık olmadığına bu sefer emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To Be So Lonely / ❝Drarry❞
FanfictionDon't blame me for falling, i was just a little boy. ^Bu kurgu anksiyete, yeme bozukluğu gibi tetikleyici unsurlar içerir. Lütfen sizi olumsuz etkileyeceğini düşünüyorsanız okumayın. [tamamlandı]