Draco öylece ona bakarken çocuk kendisinin bir şey söylemeyeceğini anlamış gibi tekrar konuştu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes vererek "Şunu söyle," dedi. "Bu hırkayı oraya bıraktın mı?"
Draco ona bakarken hayır, kaybettim, diyip kurtulabilirdi ama "Evet," demeyi tercih etti. Çocuk kendisine çatık kaşlarıyla bakmaya devam edip biraz sonra "Neden?" dedi.
Onun yüzüne bakarken kendisinin de sormak istediği şeyler vardı. Onunla gerçekten sevgili misin? Yani sana istediği zaman dokunabilir mi? Seni istediği zaman öpebilir mi? Ama nasıl sorabilirdi, ona bunları nasıl söyleyebilirdi ki?
Draco gözlerinin dolduğunu fark ederken çaresiz hissediyordu. Ona bunları soramazdı. İçindeki duygunun şiddeti kontrolünde değildi, ona dokunmayı istemek kontrolünde değildi.
"Nedenini söylemeyecek misin? Yani bunu hiçbir anlamı olmayan bir çöp gibi öylece bıraktın, öyle mi?" Draco tekrar onun gözlerine baktı, birkaç nefes alıp sakinleşmeye çalışarak "Senin için bir anlamı var mıydı ki?" dedi.
Çocuk sesini yükselterek "Elbette vardı!" dedi. "Herkese hırka dağıtmıyorum!"
Draco titrek nefeslerini verip ağlamaklı sesiyle "Benim için de vardı..." dedi. Potter kendisine anlamaz gözlerle baktı. "O zaman neden bıraktın?"
Haklıydı, bilmeye hakkı vardı ve hiçbir suçu yoktu. Peki Draco'nun suçu var mıydı? Hiçbir şey anlayamadan kendisini çam ormanlarına çekilmiş bulmuştu. Tıpkı yüksekten düşer gibi hızlıca, her dakika onu düşünür olmuştu.
"S...söyleyemem. S-söyleyemem işte, lütfen..." Yalvarır gibi çıkan sesine karşısındaki çocuk anlamaz gözlerle bakarken çaresizce birkaç adım attı, elini ensesine baatırıp hızla kaşıdı. Ona nasıl sorabilirdi? O zaman her şeyi anlardı... Draco'nun onu kaç gece Astronomi Kulesinde beklediğini, hırkasını burnuna dayayıp koklamamak için sandığının içine tıkıştırdığını, belki geceleri ona dilediğince dokunabildiği düşler gördüğünü bile anlardı.
Sonunda adımlarını onun önünde sonlandırdı. Ne kadar ona yaklaşmayacağına, hatta bakmayacağına sözler vermiş olsa da, ağlamaklı sesiyle "Sa...sarılabilir miyim?" demeyi engelleyemedi.
Bunu ona ikinci soruşuydu, tekrar ağlıyordu ve aynı ilk seferki gibi kollarını ona uzatıp onay bekliyordu.
Çocuk kendisine aralık dudakları ve büyümüş gözleriyle biraz baksa da aynı o geceki gibi kafasını salladı. Draco hızla ona atılırken bu sefer onun göğsüne yatamadı, ikisi de ayaktaydı ve Draco o kadar eğilirse oldukça komik görünürdü.
Yine de kafasını eğip onun omzuna gizledi, kolları onun sırtını sarmıştı. Bu kez onun elleri ilkindeki gibi kararsız kalmadı, kendisinin beline dolanıp sarıldı.
Draco ona sarılmanın, dokunuyor olmanın böyle hissettirebilmesine hala şaşırıyordu. Ve birbirine sarılan diğer herkese, Draco'nun o an hissettiği şeyi hissedemeyenlere üzülebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To Be So Lonely / ❝Drarry❞
FanfictionDon't blame me for falling, i was just a little boy. ^Bu kurgu anksiyete, yeme bozukluğu gibi tetikleyici unsurlar içerir. Lütfen sizi olumsuz etkileyeceğini düşünüyorsanız okumayın. [tamamlandı]