Draco Astronomi Kulesindeydi. Elinde bütün gün içinde olduğu mutluluğu baltalayan mektubu tutuyordu. Yine annesi yazmıştı, aslında Draco bunları sadece annesinin yazdığından bile emin değildi.
Bebeğim, Hogwarts'ta kalmandan emin olamıyorum. Senin söylemeyeceğini bildiğim için haber alacağım birini buldum, anneni suçlama. Sana iyi davranmıyorlar, buna daha ne kadar katlanabilirim, bilmiyorum.
Draco ona kimin haber verdiğini bilmiyordu ama bunun için gerçekten de annesine kızamazdı. Tek çocuğunun iyiliğini düşünüyordu ama bilmiyordu, Draco o evde çok daha fazla mutsuzdu.
Annesi Hogwarts'a geldiğinden beri 2 kilo aldığını bilmiyordu, rüyalarının başrolünün korkunç lordlarından, karmaşık saçlı aptal bir çocuğa dönüştüğünü bilmiyordu.
Yanına hırkasını almayı unutmuştu, Blaise'in aptal söylenmelerini dinlemeyi bile umursamadan kuleye çıkmıştı. Zaten Blaise de kendi derdiyle meşguldü, Weasley'i seçtiğine, Draco'nun tahmin ettiğinden daha çok pişman olmuştu.
Şimdi üzerindeki en sevdiği, koyu yeşil, saten geceliğiyle öylece karanlığı izliyordu. Aklının bir köşesindeyse Potter'ın burada olma ihtimali geçiyordu. Bu yüzden ağzını aralayıp sessizce "Burada olup olmadığını bilmiyorum," dedi. "Ama buradaymışsın gibi düşüneceğim, umarım boşluğa konuşmuyorumdur."
Elindeki kağıda geri indirdiği gözlerini kırptı, cevap alma umuduyla biraz beklese de sessizlikten başka bir şey duyulmadı. "Annem beni Hogwarts'tan alabileceğini söylüyor ama... Malikane'ye dönmenin burada zorbalık görmekten daha kötü olduğunu anlayamaz. Her şey orada, sen bile bilemezsin, onunla ilgili her şey orada..."
Elinde olmadan gözleri doldu, anıları beynine doluyordu, bu kendisini daha da güçsüz hissetmesine sebep oluyordu. "Ne kadar inandırıcı ya da artık ne önemi var bilmiyorum ama her zaman kazanmanı istediğimi fark ediyorum." Gözlerini kapattı. "O dolabı bu okula sokarken de, tamir etmeye çalışırken de, hatta Dumbledore'a asa doğrulturken bile. Ben asla kabul etmediğim zamanlarda bile kazanmanı istiyordum."
Artık kimsenin olmasına ihtimal vermediği yerlerde gözlerini gezdirdi, "Burada yoksun," dedi. "Belki de... Belki de olmaman daha iyi. Hatta belki de bunları burada olmamanı umut ederek söyledim ve bencilce içimden atmak istedim." Yüzü alaylı bir gülümsemeyle kaplanırken yine karanlığa doğru döndü. "Ama baksana, bunu bile buradaymışsın gibi söylüyorum. Belki de kendimi avutuyorum... Belki de sana ihtiyacım var."
Söylediklerini artık mırıldanır gibi söylüyordu, burada olduğuna olan inancı bitmişti. En son ne zaman bunun farkına vardığını hatırlamıyordu ama çoğu zaman olduğu gibi yine yalnızdı.
"Hep kazanmasını istediğim çocuğa ihtiyacım var... Farkında bile olmadan hayranı olduğum çocuğa ihtiyacım var."
-
Az once bi sinava girdim ve anladim ki kazigin sadece ucu sivri :d
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To Be So Lonely / ❝Drarry❞
Fiksi PenggemarDon't blame me for falling, i was just a little boy. ^Bu kurgu anksiyete, yeme bozukluğu gibi tetikleyici unsurlar içerir. Lütfen sizi olumsuz etkileyeceğini düşünüyorsanız okumayın. [tamamlandı]