Draco kahvaltıya indiğinde gözlerinin etrafta gezmesine izin vermeyerek masasına yaklaştı. Blaise'in hemen yanına çöktüğünde çocuk sabırsızca "Ne oldu?" dedi.
"Olabildiğince arkadaşça anlatmaya çalıştım ama anlamamış olması imkansız." Blaise kafasını salladı. "O kadın anlar." Draco, omuzlarını silkti, "Pek de gizlediğim bir şey sayılmaz," dedi. "Aslında, artık önemi de yok."
Blaise kaşlarını çatarak "Yanılıyorsun," dedi. "Onun senden uzaklaşması hislerini yok etmedi. Hislerin var ve önemliler, Dray. Sadece artık senden başka kimseyi ilgilendirmiyorlar, o kadar. Kendine kötü davranmayı bırak."
Draco ona gülümsedi. "Haklısın, üzgünüm." Yine de çocuk sıkınca kafasını salladı. "Uyuz, beni sinir ediyorsun. Dön ve yemeğini ye."
Draco ona güldü ama dediğini yaparak önüne döndü. Olan bunca şeyden sonra Blaise'le hiçbir zaman olmadığı kadar yakın olduğunu hissediyordu. Belki de bu senenin en büyük getirisi buydu, Blaise güven veriyordu ve bu his Draco'nun uzun zamandır aradığı bir histi.
Gözden çıkarılmayacağını hissetmek, sevildiğini bilmek.
Aslında bunu en iyi nerede hissedeceğini biliyordu. Vücudu kasıldı, kafasını tabağından kaldırıp salona bakınmak için inanılmaz bir istekle doldu. Yutkunup onun kollarının verdiği hissi kafasından atmaya çalıştı.
Blaise'in kendisine seslenip "Theodore bana yazdı." demesiyle aniden ona döndü. "Ne?" Blaise kaşığını bıraktı, biraz sıkkın göründü. "Hogwarts'a gelmesine izninin olmadığını söyledi, bu kadar zaman habersiz bıraktığı için özür diledi." Draco homurdanarak "Bu kadar zaman sonra mı?" dedi.
Blaise gözlerini kapatıp "Draco," dedi. "Bunu ben de yaptım. İnan bana, öylece evde kalıp her şeyden habersiz olmak da hiç kolay değil. Yazmaktan çekinmenin ne olduğunu anlıyorum, ailesini ikna etmeye çalışmış ama ona izin vermemişler."
Draco bir an düşündü, Theo yazmak isteseydi yazamaz mıydı? En azından hala hayattayım, dese bile Draco'ya yeterdi. Savaş sonrası herkese yazmıştı, ne Blaise'ten, ne Pansy'den ne de Theo'dan geri dömüş almamıştı. Evde çılgınca beklemenin ne olduğunu kendisi de biliyordu.
Bunu Blaise'i yaralamak için kullanmadı, "Onu affederdim," dedi. "Ama burada bile değil, bana..." Gözlerini kapatıp nefeslendi, kendisini Blaise'e açıklama isteğiyle savaşamayarak "Bana sadece yaşadığını haber verseydi Blaise." dedi. "Kahretsin, senden de tek istediğim buydu, Pansy'den de... Sen en azından çabaladın, hatalı olduğunun farkında oldun. Theo'ya bak, sadece sana yazmış."
Blaise "Yazmaya çekindiğini anla, Draco." dedi. "Seni o kadar zaman habersiz bıraktı. Tamam, bu konuda suçlu. Ama bu süre uzadıkça yazmak daha zor, her saniye, bu zamana kadar neredeydin, diyeceğin daha fazla etmen."
Draco kafasını salladı. "Tamam, daha fazla tartışma istemiyorum, Blaise. O aptala söyle, bana yollayacağı baykuşa veda etsin. Uzun zamandır bir tane edinmem gerekiyordu."
Blaise buna keyifle güldü, Draco'nun bir baykuşa ihtiyacı olmadığını biliyordu.
-
Paylasmak icin deli oldugum bi bolum var hadiiii zaman gecsin paylasiyim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To Be So Lonely / ❝Drarry❞
FanfictionDon't blame me for falling, i was just a little boy. ^Bu kurgu anksiyete, yeme bozukluğu gibi tetikleyici unsurlar içerir. Lütfen sizi olumsuz etkileyeceğini düşünüyorsanız okumayın. [tamamlandı]