Draco Büyük Salona geri döndüğünde yüzünün kıpkırmızı olduğuna emindi.
Masanın ortasında öylece bıraktığı mektubu fark edip hızlı adımlar attı, mektubu alıp hızla katladı. Etrafta gezdirdiği gözleri Gryffindor Masasını buldu. Sonra elindeki mektupta, annesinin yazdığı birkaç satır aklına doluştu.
Ve şaşırdığımı itiraf etmem gerek, yine de düşününce belki de her zaman açıkça belliydi. Sadece görmemekte direnen annen ve babana kızma.
Draco tekrar yutkundu, her zaman açıkça belli miydi?
Gözlerini kırpıştırarak masaya oturdu, Blaise'in çoktan yemeğe başladığını gördü. Öylece elindeki mektuba bakarken Büyük Salonda yüksek sesli bir konuşma duyuldu.
"7. sınıfların vereceği ödev hakkında bilgilendirme yapıyorum... Ödevleriniz için partner seçimini size yaptırmanın saçma olacağını düşündük. Herkesi bizim eşleştirdiğimizi unutmayın ve bu konuda şikayet duymak istemiyoruz." Draco, McGonagall'ın keyifsiz yüzüne baktı. Blaise sırıtıp kendisinin kolunu dürttü.
"Her binadan birer kişi olacak şekilde, 4 kişilik gruplar oluşturuldu. Partnerlerinizin kim olduğunu asılan levhadan öğreneceksiniz," Kadın eliyle gösterdiği duvarın ardından tehditkar gözlerini öğrencilerde gezdirdi. "İzdiham yaratmadan."
Draco, Blaise'in kısık sesli bağırtısını hemen kulağının dibinde hissetti. "Bu kadının bunları söylediğine inanamıyorum!"
Sonra kalkıp herkes gibi levhaya bakmaya gittiler, Blaise'in az önceki keyfi yoktu. Partnerinin yanlış Weasley olduğu aklına gelmiş olmalıydı. Draco buna bile gülemiyordu. Tepkileri sıfırlanmış gibiydi.
Sıraya girmiş partnerlerine bakmak için beklerken sağ çaprazında onu gördü, yanındaki arkadaşına gülüyordu. Weasley'in yüzü kıpkırmızıydı, partnerinin Blaise olduğunu öğrenmiş olmalıydı. Granger mutlu görünüyordu, doğrusu Draco Slytherin'den onu kimin seçtiğini hatırlamıyordu. Sonra Potter'ın elini gezdirerek kendisini aradığını gördü.
Blaise kendisini ittirdiğinde önündeki boşluğu fark etti, bir iki adımda boşluğu doldururken gözlerini ondan çekmedi. Kendisiyle partner olduğunu öğrendiğinde ne tepki vereceğini merak ediyordu. Blaise gibi söylenir miydi, Weasley gibi kızarır mıydı?
Ama o hiçbirini yapmadı, gözlerini sakince etrafta gezdirdi. Draco ne olduğunu anlamadan kendini onunla bakışırken buldu. Yutkunurken kendisine küfretti, ona öyle çok dalmıştı ki gözlerini çekmeyi bile unutmuştu. Öylece ona bakarken yakalanmıştı.
Hafif bir telaşla bakışlarını çekti, önündeki kızın sıradan çıkmasıyla bir adım daha ilerleyip levhanın önüne vardı. Adını aramaya bile uğraşmadı, gözlerini öylece levhada gezdirip kendisini tutamadan tekrar Potter'a döndü.
Onun hala kendisine baktığını görünce kısa bir an bocaladı, o da merak ediyor olabilir miydi? Draco'nun partnerinin kim olduğunu öğrendiğindeki yüz ifadesini, ne tepki vereceğini merak ediyor olabilir miydi?
Draco bakışlarını çekmeden öylece durmaya devam etti. Hala kırmızı göründüğüne emindi. Belki de o, Draco'nun onun yazdığı mektubu öğrendiğini anlamıştı. Peki Draco şimdi ne yapmalıydı?
Ona gidip bunu neden kabul ettiğini sorabilir miydi? Neden Draco'nun onu öpmesini istememesinden sonra, kendisine böylesine umut verecek bir şeyi yapmayı kabul etmişti?
Draco tekrar yutkundu, doğru ya, onu öpmüştü. Doğrusu çok kısaydı, hiç de uzun değildi ve sadece dudaklarını onunkilere bastırmıştı. Hala bu kadar etkileyici olması saçma görünebilirdi ama değildi. Ancak Draco onu öpmenin etkisinin neden geçici olmadığını bilebilirdi. Nasıl geceler boyu unutulmadığını ve tekrar tekrar nasıl hayal edildiğini, ancak kendisi bilirdi.
Uçsuz bucaksız bir çam ormanının içine, gökten düşer gibi hızlıca dalıp kaybolmanın ne demek olduğunu Draco'dan iyi kimse bilemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To Be So Lonely / ❝Drarry❞
FanfictionDon't blame me for falling, i was just a little boy. ^Bu kurgu anksiyete, yeme bozukluğu gibi tetikleyici unsurlar içerir. Lütfen sizi olumsuz etkileyeceğini düşünüyorsanız okumayın. [tamamlandı]