Dayanamadım ve inanılmaz keyif aldığım bir bölüm daha yazdım. E, ortalık karışsın madem, ne duruyoruz?
Karşımda bacaklarını yayarak oturmuş, hafif çıkan rüzgardan dolayı da kapşonunu başına geçirmiş Kulkan'a bakarken montuma sarılmış bir şekilde oturuyordum. Kendi içkisini yenileyip benim de önüme bir bardak koymuştu. Gazı bitmiş çakmağıyla ısrarla yanmayan sigarasını yakmayı otuzuncu kez denedikten sonra, sigarasını dudaklarının arasına sıkıştırıp bana döndü.
''Ateşin var mı?''
Gözümün sinirle seğirmesine engel olamadan cebime uzanıp çakmağı çıkarıp masada ona doğru ittirdim. Masadan düşmeden önce yakaladı ve kafasını salladı.
''Ne sinirli kızsın ha.'' diye mırıldandı kendi kendine ve ardından sigarasını yaktı. Çakmağı geri koyup arkasına yaslanırken bana bakıyordu.
''Eee, nasıl gidiyor hayat?'' dedi kafasını kaldırıp dumanı üflerken.
''Sen benle taşak mı geçiyorsun Kulkan?'' dedim kalın bir sesle.
''Taşak maşak ayıp oluyor. Ben nazik bir konuşma yapmaya geldim.'' dedi gözlerini devirerek.
''Ya sen baya salaksın, ya da beni salak sanıyorsun.''
''Estağfurullah, seni salak sanmıyorum. Ben bizim ailenin pek parlak bir çocuğu sayılmam, sen de biliyorsun. Gerçi Arık da sayılmazdı, onunla nasıl yakın oldunuz ki siz?'' dedi sahiden meraklanmış gibi masada bana eğilerek.
''Sana ne lan? Sana ne!'' dedim kendimi tutamayıp bağırırken. Bütün yaşadıklarımın ardından bir de onunla şurada oturuyor olmam beni iyice geriyordu. Tek istediğim kafa dinlemekti, ama şimdi karşımda Arık'ın pek de haz etmediği kardeşiyle, gerçi Arık kimseyi sevmezdi, oturup sohbet ediyordum.
''Tamam, seninle sohbet falan edilmez. Anladım ben. Tadımı da kaçırdın zaten.'' dedi suratını buruşturup.
''Ay kusura bakma ya, sen kafa dinlemeye gelmiştin de ben birden karşına çıktım. Büyük düşüncesizlik, haklısın.'' dedim alayla.
''Zor değil mi, hayatımız?'' dedi konudan bağımsız bir şekilde.
''Kulkan, bak başım çatlayacak gibi ağrıyor. Seninle de oyunlarınla da uğraşamam. Ne diyeceksen de hadi.'' dedim dişlerimin arasından.
''İkimizin de hayatı diyorum, baya zor. Hatta seninki benimkinden beter. Ailen dinlemiyor, sevgilin dinlemiyor...''
Sinirle masada duran bardağı kaldırıp ona atacakken ellerini havaya kaldırıp beni durdurdu.
''Şiddet yok! Ben şiddete karşıyım.''
''Sen mi karşısın şiddete?'' dedim alayla. Elimdeki bardağı masaya geri bırakıp sakinleşmeye çalıştım.
''Evet. Ben karşıyım tabii. Mesela karşı olmasam, gidip Çukur'un teslimatında olay çıkartırdım, Azer'in evini taratırdım... A, dur bir düşüneyim; e bunlar zaten yaşanmış.'' dedi sahte bir şaşkınlıkla.
Suratındaki sırıtışı yumruğumla silmemek için kendimi zor tutuyordum. Hepsi planlanmıştı. Her adım ilmek ilmek işlemiş, Koçovalıların da Azer'in de yapacaklarını tahmin edilmiş ve kartlar ona göre oynanmıştı. Koçovalılar ve Kurtuluşlar'ın birbirine düşman olmaları gerekiyordu ve olmuşlardı da.
''Kabul, iyi plan. Güzel de strateji. Ama benim aklıma yatmayan bir yer var.'' dedim ben de sandalyemi masaya biraz daha yaklaştırıp.
''Neymiş orası Avukat Hanım?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sırt Sırta
Fanfiction''Gözlerin, bana çok garip şeyler hissettiriyor.'' ''Ne mesela?'' dedim ben de fısıldayarak karşılık verirken. Durduğumuz yakınlıktan, konuşurken dudaklarım onunkilere değiyordu. Karaca gözlerini kapatıp gülümsedi. ''Nasıl anlatılır bilmiyorum ki.''...