Bölüm 48

1.1K 72 88
                                    

Azer

''Abi, bir şey söyle, lütfen!''

Duyduğum sesin kime ait olduğunu anlayamamıştım. Gözlerimi açıp önüme bakınca, hastanedeki sandalyelerden birinde oturduğumu gördüm. Son hatırladığım, Karaca'nın sedyeye yerleştirilip götürülmesi ve benim acil kapısı önünde dizlerimin üzerine çöküşümdü. Üzerime yerleşen lanet, kendim yerleştirdiğim lanet için Tanrı'dan af dilediğimdi. Başka hiçbir şey hatırlamıyordum. Buraya nasıl geldiğimi, benimle kimin konuştuğunu...

''Karaca?'' diyebildim sadece. Hemen yanımdan bir ses daha geldi, biri bana bir şey diyordu, ama duyamıyordum. Baktığım yer buğulu ve pusluydu. Bu sefer başka bir ses duydum.

''Hastanın yakını siz misiniz?''

Kulağımın uğultusunun arasından, sanki çok uzak bir yerden biri sesleniyormuş gibi gelen sesle kafamı çevirdim. Önce yanımda oturan ve ne zaman geldiğini anlamadığım Yılmaz'a, ardından karşımda duran doktora baktım. Yanıt vermeden bakmaya devam edince, Yılmaz'ın elini sırtımda hissettim.

''Abi, kurban olayım bir ses ver.'' dedi endişeyle. Sanırım endişeliydi, bana doğru eğilmiş, korkuyla bakıyordu yüzüme. Tepkisiz kalınca doktora baktı.

''Beyefendi, beni duyabiliyor musunuz?''

Vücudum benden kontrolsüzce kafamı sallarken sadece bakmakla yetindim.

''Eşi. Karaca'nın eşi abim.''

Yılmaz'ın sesiyle gözlerimi kırpıştırdım. Karaca'nın eşi. Şimdi hastanede olan Karaca. Hamile Karaca. Karaca...

''Doktor!'' dedim Yılmaz'ın kolunu sırtımdan silkeleyip ayağa fırlarken.

''Karım, karım iyi mi? Bebek? Bir şey oldu mu? Söylesene!''

Ağzımdan çıkanları ve ses tonumu kontrol edemeden konuşuyordum. Bir yanıta ihtiyacım vardı.

''Beyefendi, sakin olun lütfen.'' dedi karşımdaki kadın sert bir sesle. Ellerimle yüzümü ovuşturdum sertçe.

''İyiler değil mi?''

Öncekilerin aksine kırık ve küçük çıkan sesimle doktor bana baktı.

''Karınız da bebek de iyi. Ama konuşmamız gerekiyor.''

Duyduğum şeyle tuttuğumu fark ettiğim nefesimi bıraktım.

''Allah be!'' 

Yılmaz'ın bağırmasıyla ona döndüm. Heyecanla bana sarılırken kollarım iki yanımda duruyordu. Sevinemiyordum bile.

''Karaca'yı görmem lazım.'' dedim doktora tekrar.

''Eşiniz uyuyor, uyandığında sizi yanına götürecekler. Ama o sırada, sizinle konuşmamız gerekiyor.'' dedi tane tane. Kafamı hızla iki yana salladım.

''Önce Karaca.''

Doktor derin bir nefes alıp önce bana, ardından koridora baktı.

''Peki. Hemşire hanım size yolu göstersin.'' dedi birini eliyle çağırarak. Hemşireyi hızlı ve aksak adımlarla takip ederken, Yılmaz hala yanımdaydı.

''Abi, iyiler. Yengem de iyi, yeğenim de! İyiler bak!'' diyordu hevesle. Ama onu görmeden, iyi olduğunu gözlerimle görmeden tepki veremezdim. 

Hemşire bir kapının önünde durduğunda, elini kapının kulbuna koyup bana baktı.

''Hasta uyuyor. İçeri girmenize-''

''Tamam! Tamam. Sadece göreyim, n'olur.'' dedim titreyen ellerimi saklamak için yumruk yaparken. Hemşire kararsız görünse de, bu halimle ona pek güven vermiyor olmalıydım, kafasını salladı ve kapıyı açtı. 

Sırt SırtaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin