Bölüm 45

1.1K 72 61
                                    

Salondaki koltuğa oturmuş kitap okuyordum. Aslında yaklaşık bir saattir, ben kitap okurken, Azer başını dizlerime dayamış gözlerini dinlendirdiğini iddia ediyor ama aslında uyuyordu. Ardından çalan telefonla ayağa kalkmış, beni de rahatsız etmemek için salondan çıkıp konuşmuştu. Birkaç dakika sonra Azer Fadik anne'den gelen telefonu kapatıp yanıma geri geldi.

''Tahmin ettiğimiz gibi, anamla ablamlar zaten yemek yapmışlar. Yanlarında getireceklermiş.'' dedi yanıma oturup. Kafamı sallayıp yayıldığım yerde dikleştim ve elimdeki kitabı koltuğa bıraktım. Azer gülümseyerek koltuğa bıraktığım kitaba baktı.

''Hala mı?'' dedi gözlerini kitaptan çekmeden.

''Ama çok güzel.'' dedim dudaklarımı büküp omuz silkerek. Azer, kaldığım sayfayı kaybetmeden kitabı eline aldı ve bana baktı.

''Sıkılmadın mı?'' dedi hafifçe gülerek. Okumaktan eskimiş 'Selimiye Mektupları' nın kapağında gezdirdi elini. İlişkimizin başlarında, Azer'in evine gittiğimde baş ucunda görmüştüm bu kitabı. Ondan 'ödünç' aldığımda bile okumaktan yıpranmıştı zaten, sevdiğini anlamıştım. 

''Her seferinde nasıl ilk okuduğumda verdiği gibi zevk veriyor anlayamıyorum.'' dedim hafifçe gülümseyerek. Azer kitabı diğer tarafına koyup bana doğru eğildi.

''Ben anlayabiliyorum.'' dedi dudaklarıma yaklaşıp. Yaptığı hareketi izlerken gözlerim dudakları ve gözleri arasında gidip geliyordu.

''Çünkü, şunu her yapışımda,'' dedi ve dudaklarını hafifçe benimkilere bastırdı. Karşılık veremeyeceğim kadar hızlı geri çekilirken, ne ara kapattığımı fark etmediğim gözlerimi açıp ona baktım.

''İlkmiş gibi hissettiriyor.'' dedi dudaklarımız arasında yalnızca bir santim varken.

''Teknik olarak, beni ilk öpüşünün sonu iyi bitmemişti.'' dedim geri çekilip ona olan olayı hatırlatıp. Öfkeden deliye dönmüş, Azer'i ittirmiş ve onu orada bırakarak evime gelmiştim.

''Haklı sebeplerin vardı.'' dedi omuz silkerek. Ardından, oturduğu yerde biraz daha bana yaklaşmasıyla niyetini anlayarak gözlerimi devirdim.

''Ama sen dersen ki, ben kocama yeterince çektirdim, üzerine bu adam nezarethanede süründü iki gün, ben onun gönlünü alayım... Ben hayır demem yani.'' dedi muzip bir gülümseyişle bana bakıp.

''Annenlerin ve babamın bir iki saate buraya geleceklerinin farkında mısın?'' dedim gözlerimi kırpıştırıp ona bakarken. Azer düşünürmüş gibi yapıp dudaklarını büktü.

''İki saatten önce burada olamazlar.'' dedi yavaşça. Dudağımı ısırıp kafamı iki yana salladım.

''Şu kadar yakışıklı olmasaydın, çekilecek dert değildin Azer Kurtuluş.'' dedim ve uzanıp dudaklarını öptüm.


Azer birlikte çıktığımız duştan sonra beline sarılı havlusuyla saçlarını elleriyle dağıtırken ben de kendi saçlarıma krem sürüyordum.

''Mavi gömleği mi giyeyim beyazı mı?'' dedi aniden. Duraksayıp aynadan ona baktım. Yanıt vermeden gülümseyerek ona bakmaya devam edince bu sefer o gülüp kafasını salladı.

''Ne?'' dedi hala gülerken. Ansızın, bana kıyafetiyle ilgili bir şey sorması birden çok garibime gitmişti. Gerçi birçok şey garip geliyordu bana. Bazen pat diye küçük bir paket bırakıyordu önüme. Ne aldığını ya da neden aldığını sorunca oldukça normal bir tavırla omuz silkiyor, ''Sen seversin diye aldım.'' diyordu ve haklı çıkıyordu da. Benim neyi sevdiğimi, neye tahammül edemediğimi biliyordu. ''Bir film buldum, tam senlik.'' diye heyecanla gelip fragman izletiyordu mesela. Ya da arabada açacağı şarkıdan önce yan gözle bana bakıp ''Bak buna bayılacaksın.'' diye keyifle gülümsüyordu. Hepsinde de haklı çıkıyordu. Birinin seni tanıması, bilmesi, sevdiğini hissettirmesi ve senin görüşlerini merak etmesi hala değişik geliyordu bana. İyi geliyordu, ama değişikti işte. 

Sırt SırtaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin