Arabada sessizlik hakim olmuşken yolumuzun bitmesine yakın çiselemeye başlayan yağmurun farkına varınca benim de içim karardı ve modum düştü. Araba yavaşladığında yanına yaklaştığımız eve baktım. Gri boyalı oldukça büyük bir bahçesi olan iki katlı bir evdi, kapısı sonuna kadar açıktı ve birkaç çocuğun da bahçede oyun oynadığını görebiliyordum.
"Siktir!" Oğuz küfredip evin önündeki arabalara baktı, "Çoktan gelmiş! Yolunu kesmemeleri için olmalı." Kalbim endişeyle teklerken korkuyla Oğuz'a baktım. "Acele edelim, hala şansımız olabilir." diyip kapıyı açtığında ben de arabadan indim. Adımlarım hızla Oğuz'un ardından ilerlerken evin bahçesine giriş yaptık ve birkaç küçük çocuğun bakışı bize döndü. Kendi aralarında konuşmaya başladıklarında evin açık kapısından içeri girmiştik. İçeri girdiğimizde bizi geniş bir hol karşıladı ve ardında süslenmiş bir salon gözüküyordu. Oraya girmeden mutfak olduğunu tahmin ettiğim yere doğru ilerledik. Çocuklar evin içinde koşuşuyordu, korkuyordum çünkü geç kalmış olmak istemiyordum. Mutfağın kapısı kapalıydı, Oğuz'un önüne geçip kapıyı araladım. Araladığım kapıdan içeri baktığımda birkaç kadının tezgahta yiyeceklerle ilgilendiğini gördüm, birinin bakışı bana döndü. Kadınla göz göze gelince afalladım. "Buyrun, kime baktınız?" Oğuz'a döndüğümde Oğuz "Bana bırak." bakışı atıp kapıyı iyice açıp gözükmemizi sağladı. "Bizim kızın acilen eve gelmesi gerekiyor ama tutturdu şeker diye. Rica etsek küçük bir tabak hazırlar mısınız? Diğer çocuklara göstermeden atar ağzına. Lütfen kusura bakmayın."
Tükürüğüm soluk boruma kaçacakken son anda kurtarıp Oğuz'a baktım. Bizim kız mı? Yaşadığım bu klişe sahne için kendimden ne kadar özür dilemem gerekiyordu? "Sorun değil, kızınız hangisiydi? Beynimde tehlike çanları çalmaya başladığında gülümsedim. "Ben getireyim." Oğuz bana uyarı dolu bakışlar atarken "Hemen geliyorum." dedim ve bahçeye doğru çıktım. Kadın çocuğumun ismini sormadan ortamdan kaçmıştım. Şimdi bir çocuğu kafalamam gerekiyordu, bahçenin ortasına doğru yürüyüp oynayan çocuklara baktım. Hepsinin üzerinde bakışlarımı gezdirirken bahçenin en gerisinde oturan kıvırcık saçlı kız çocuğunu görünce refleksif olarak oraya yöneldim. Minik kız yüzünde üzgün bir ifadeyle kollarını göğsüne bağlamış bir şekilde oturuyordu. Üstünde kalın kıyafetler vardı, ona bir şey söyleyeceğim sırada bahçede dolaşan kadını fark ettim ve dudağımı ısırdım. Bu kadın çocukların yanında dolanıyor olmalıydı. Kaybolmamaları için...
En büyük tehlikenin içeride olduğunu bilmiyorlardı.
"Selam güzellik, oturabilir miyim?" Kendimi yapabildiğim kadar sevecen bir hale sokup gülümsedim. Boncuk gözleri bana döndü ve keyifsizce kafasını salladı. Yanına oturdum, kadın gelmeden ondan bir iyilik yapmasını istemeliydim. "İsmin ne senin?"
"Güneş." Sesi kısıktı, diğer çocuklar onu oyuna almamış olmalıydılar. Adını öğrendiğim gibi kırmızı tokalarla tutturulmuş altın sarısı saçlarına baktım, isminin nereden geldiği belliydi. "Güneş, seninle bir oyun oynamak istiyorum." Heyecanla bana bakınca gözlerinin parıldadığını ve az önceki halinden eser kalmadığını gördüm. "Ama minik bir kuralımız var, bu oyundan kimsenin haberi olmayacak. Kimseye anlatmamalısın tamam mı?" Usulca kafasını salladı. Sonra da hevesle sordu:
"Ne oynayacağız?"
Gülümsemem genişledi. "İçeride bir abi var. O, sen ve ben evcilik oynayacak. Sen bizim çocuğumuzsun tamam mı?" Tatlı tatlı gülümsedi. Çocuklar onu oyunlarına almadığı için teklifim onu oldukça mutlu etmişti. "Olur." Uzatarak onayladığında ayaklandım. Benimle beraber ayaklanınca "Seni buraya kim getirdi, söyle bakalım." dedim tedirgince. Yüzü birden korkuyla kasılınca durdum. "Ne oldu balım, bana söyleyebilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANILSAMA
Mystery / ThrillerYanıldım, kendi geçmişim hakkında fena yanıldım. Bildiklerimden çok bilmediklerim var büyük kapılar ardında. Anne özledim seni...Baba, o gün kestim sesimi. Dön geriye, yaşa tekrar. Hisset acıyı... Bir gün, gelecek doğuracak sancıyı. Kısa Hikaye (...