35

457 34 44
                                    

Başkaydı, onun için başkaydı.
Koku uyuşturdu, çaldı kaçtı.
Başına belaydı, ne yapmalıydı?
Söküp atmalıydı, yapamadı.

****

Etrafa saçma sapan hareketler sergileyen tipler varken yanımda getirdiğim suyu kafama dikledim. Birazdan içecekler gelecekti ve asıl sorun o zaman başlayacaktı. Tek yapmam gereken uzak durmaktı, her şeyden. Özellikte Alp şerefsizinden...

Kafamı kurcalıyordu. Üstümde başka bir strateji belirlediği için o gün kaçırılmama karşı çıkmıştı. Bu değişik strateji beni kendine aşık etme mevzusu muydu?

Şerefsiz.

"Sakın dağıtılan hiçbir şeyi içme Oya." Alkan bana doğru konuştuğunda ona döndüm. Kendi isimlerimizi kullanmıyorduk, yakalanabilirdik. Aslında planımız bile yoktu. İlk defa doğaçlama ilerliyorduk. Alkan uyuşturucuların tutulduğu yere girememişti, daha fazla da dikkat çekemeyeceğimiz için kara kara düşünüyorduk. Bu insanları buradan kaçırmalıydık. Polis çağırsak yetişebilirler miydi? Aklımda bir fikir vardı aslında fakat buradaki insanların hayatı tehlikeye girebilirdi. Alkan'ın kabul edeceğini düşünmüyordum. Denemeli miydim?

"Sarp." dedim sakince. Müzik sesi şiddetliydi. Duyması için ona doğru yükselmiştim. "Benim bir fikrim var. Ama tehlikeli."

"Dinliyorum." Bana doğru eğildiğinde kulağına doğru fısıldamaya başladım. "Yakalım burayı. Kaçmak zorunda kalacaklar. Ortamdaki fuhuş dolayısıyla polis çağırıp yangının nasıl çıktığını soruşturamazlar. Bir şey uydurmak zorunda kalırlar." Alkan'ın kaşları havalandı, böyle bir fikir beklemiyor olmalıydı. "Birimizin insanları uyarması gerekiyor. Yangın çıkaracaksak ikiye ayrılmak zorundayız."

"Alp nerelerde?" dedim konudan koparak. Şerefsiz bir şeyler planlıyordu, belki de her şeyden haberi vardı. Bizi görmüştü ve kuyumuzu kazıyordu. Belki de bu başlı başına bir tuzaktı. Neticede benim bu konudaki hassasiyetimi biliyordu.

Aklıma gelen ihtimalleri görmezden gelemeyerek Alkan'ı kolundan tuttum ve sorgulamasına izin vermeden evin dışına çıkardım. "Ne oldu?" dedi gerginlik içeren bir merakla. "Bu bir tuzak." dedim sakin kalmaya çalışarak. Ama Alkan hiç şaşırmadı, hatta gülümsemeye başladı. "Evet, bence de öyle. Topladıkları insanların çoğunun kötü işlerde parmakları olduğunu biliyorum, birkaç masum da var tabi ki. Arada kaynayıp gitmelerini istemiyorum. Dediğini yapacağız."

"Ya bir şeyler yanlış giderse..." dedim anlık olarak. Ellerini hemen başımın iki yanına çıkardı ve gözlerimin içine bakarak konuştu.

"Gitmeyecek, bu kez değil."

"Bana güven." diyordu kısaca. Güvenmek zorundaydım, başka çarem yoktu. Kalbim çok hızlı atmaya başladı ve sebebi sorgulanabilirdi. Sorgulamaya zamanım yoktu, harekete geçmeliydik. Alkan ellerini başımdan çekti ve bir tanesini elime indirdi. Binanın arkasına doğru yürümeye başladığımızda içeriden gürültülü ve hareketli bir müzik sesi geliyordu. Evin arka kapısının önüne geldiğimizde duvara yaslandık. Alkan iç tarafı gözlerken gözünün kolay tutuşacak bir şeyler aradığını biliyordum bu yüzden elimi tutan elini sıktım. "Perdeler..." dedi tam yanında durduğumuz camdan kapının perdesini göstererek, bir duvar ful camdandı ve perdeler de arka tarafta kapalı olduğundan kolayca tutuşurdu.

Alkan elimi hızlıca bıraktığında oluşan boşluk hissine anlam veremeden ön cebinden çakmak çıkarışını izledim. "Eğil ve saklan." dedi bana hafifçe dönüp. "Tutuştuğundan emin olduğumuzda ağaçlık alana doğru kaçacağız. Kargaşada başımıza bela alabiliriz." Gergin bakışlarımla onu onayladım ve nefesimi tuttum. Çakmağı yakıp perdeye yaklaştırdı ve son kez etrafa baktı. Kalbim son sürat atmaya devam ederken çakmağın alevi perdeye sarıldı ve yayılmaya başladı. Kumaş gereği oldukça hızlı yayılan alevi görünce birkaç adım geriledik. Perdenin tamamı alevlerle kaplandığında bir işaret almak için Alkan'a baktım. Alevlere bakarken yüzüne alevlerin ışığı vuruyordu. Sadece bakıyordu, sanki bu dünyada değil gibiydi. Koluna uzandım. "Alkan...gitmeliyiz." deyip onu sarstığımda kendine geldi ve elimi tuttu. Ağaçlığa doğru koşmaya başladığımızda birilerinin bizi fark etmemesi için dua ediyordum.

Ağaçların arasına geldiğimizde evin arka tarafının alevlerle kaplandığını gördüm ve yutkundum. Bu uzaklıkta bile alevlerin ışığı yüzümüze vuruyordu. Duraksayıp oraya baktığımda birkaç kişinin çığlıklarını duydum. Bir kez daha yutkunduğumda bazı insanlar yangını söndürmek için uğraş verdiğini fark ettim. Hatta bir tanesi sarhoş olmalıydı ki elindeki birayı alevlere doğru atmıştı. "Yansın dünya!" diye bağırdığında bakabileceğim en garip yüz ifadesiyle olanları izliyordum. "Ne yapacağız?" dedim Alkan'a dönmeden. "Bekleyeceğiz."

"Sana ne oldu orada?" dedim ağaca yaslanıp. Tam karşımdaki ağacın dibindeydi, alevlerin olduğu tarafa bakıp gözlerini yumdu. Derin bir nefes aldı. Söyleyecek gibi durmuyordu, bu sebeple onu zorlamamak için konuştum: "Özelse anlatmana gerek yo..."

"Annemle babamı yangında kaybettim."

Kalbime hançer yemiş gibi hissettiğimde anlık şokla suratına bakakaldım. Nasıl?

"Evlatlığım, babam eşini kaybedince yalnızlığına ortak olacak birini arıyormuş. Beni buldu."

Derinden gelen bir ağlama hissi burnumun direğini sızlatsa da o isteği geri ittim ve bana bunları anlatırken bile alevlere bakan Alkan'a yaklaştım. "Özür dilerim, keşke sormasay..."

"Zara...özür dileme. Anlattığıma pişman etme beni." Alkan az önceki durgunluğundan eser kalmadan başını yüzüme çevirdiğinde birbirimize yakın duruyorduk. Karşımda bir Joker durduğundan durumun garipliğini algılayamamıştım. Ama önümüzde yanan binanın alevleri içime sıçramıştı. Bu yüzden en net algıladığım şey acıydı. Acının yanında Alkan'ın bana kendiyle ilgili bu kadar kişisel bir durumu anlatmasından doğan içimi ısıtan bir başka his de vardı.

"Ben de kaybettim, ikisini birden. İnanır mısın, babam ölmedi ama o gün ikisini de gömdüm ben. Bu sebeple seni anlıyorum." Elini tutup sıktığımda bakışları ellerimize kaydı. Sonra tekrar tırmanıp yüzüme ulaştı. Gözlerimi kaçırmadan ona bakmaya devam ettiğimde hafifçe güldü. Ellerimi sıkıca tuttuğunda içimdeki isteği bastırmadan ellerimi onunkilerden ayırdım ve aramızdaki kısa mesafeyi kapatıp ona sarıldım. Bütün hisler bedenimde cirit atarken onun karşılığı gecikmemişti. Kollarını belime sardığında burnuma dolan parfümünün kokusunu iyice içime çektim.

İyi hissettirmişti, onun da aynı şekilde hissetmiş olmasını umuyordum.

"Biz de seni arıyorduk."

Ormanın içinden gelen tanıdık sesle refleksif olarak Alkan'dan ayrılıp o tarafa döndüm. Kostümlü olsalar da yakından tanıdığım yüzler bize dönüktü. Tam olarak bana bakıyorlardı. Tepkisizce dikilirken Seval öne çıktı ve yanıma doğru yürüdü.

"O şerefsizin ağzına sıçmak isteyen tek sen değilsin."

YANILSAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin