51

321 26 20
                                    

Neresi ve ne zaman
Bekleyişle geçer her an
Korkuyorum korkumdan
Tut elimi korkmadan

🔥

Ruhum titriyordu, bunu hissetmem mümkün değildi ama hissediyordum. Ömrünün sonuna yaklaşmış bir akvaryum balığı gibi ağır ağır seyrediyordum beni izleyenleri. Bazen düşünüyordum hayatımı, yaşadıklarımı...Hak etmiyordum. Bunların hiçbirini hak etmemiştim ki ben. Ölüm hak edilmez diyemiyordum ama annem hak etmemişti. Aslan hak ediyordu, Aslan bütün kötülükleri hak ediyordu. Acı çekerek ölmeyi...sevilmemeyi...

Çok küçükken bir kez geldiğim şirkete bir kez daha gelmek benim için iyi olmamıştı. Alkan'la beraber asansöre binip danışmadan öğrendiğimiz kata çıkarken asansörün duvarına yaslanmış bir biçimde boşluğu izliyordum. Ruhumun sancısı geçecek gibi değildi. Günden güne kötüleşen beni içimden zehirleyen bir hastalığa sahip gibiydim. Bir saatim bir saatimi tutmuyordu. Deliriyor muydum? Belki. Etrafımda akıl hastası adamlar vardı, kendilerini imparator ilan etmişlerdi. Tahtlarının üstünde şimşekler çakmalıydı, ani şokla acı çekmelilerdi. Ama o kadar egoistlerdi ki o tahttan yine de kalkmazlardı. Egoları yüzünden can verirlerdi, değil mi?

Asansörden inip amcamın odasına doğru giderken zihnim bulanıktı. Konuşmuyordum ve mimik bile oynatmıyordum. Alkan'ın endişelendiğini hissedebiliyordum. Destek amaçlı elimi tutan elini sıktım. Anlamasını bekledim. "İyiyim, iyiyim..."

Kimse bana bir şey diyemezdi, sekreterine sormaya gerek bile duymadan amcamın odasına girdim. Amcam oldukça odaklanmış olduğunu düşündüğüm anda bilgisayarından gözünü çekti. Bakışları önce bana kaydı, yüzünde bir bilinmezlik oluştu. Cidden tanımamıştı beni...Tanıyamazdı tabii. Babam hastaneye annem de mezara gittikten sonra umrunda olmamıştım çünkü.

"Buyurun." dedi numaralı gözlüğünü düzeltirken. Saçlarına ak düşmüştü, azıcık da kelleşmişti. Yüzünde yaşlılık izleri belirmişti. Bir an babamı görmüş gibi oldum ve içten sarsıldım. Ah, aptal genler! Babamın tırnağı olamazdı! Ama benziyordu işte! Kardeşiydi sonuçta.

"Amca...beni hatırlamadın mı?" dedim yüzüme kondurduğum sahte gülücükle. Amca, dediğim anda kaşları havalanmıştı. Oturduğu yerden yavaşça kalktığında alnında belirginleşen kırışıklıklara odaklandım. Ona o kadar sinirliydim ki başka şeyleri odak noktam haline getirmeye çalışıyordum. Buna rağmen rol yapmak zorundaydım çünkü başka türlü hiçbir bilgiye ulaşamazdım!

"Gökçe! Sen nereden çıktın böyle? Ne kadar büyümüşsün! Gel otur kızım şöyle."

Şaşkınlığı yerini yapmacık bir heyecan ve babacan bir tavıra bıraktığında göz devirmemek için zor durdum ve masanın önündeki deri koltuklardan birine oturdum. Alkan da karşıma geçtiğinde amcamın bakışlarının ona kaydığını fark ettim. "Bu Alkan, eşim."

Alkan kalp krizi geçirecekti, ama elimizde yüzükler vardı. Eşim olarak tanıtmam daha mantıklı olmaz mıydı?

Alkan'ın bakışlarındaki ufak değişiklikten ne hissettiğini anlamıştım. Ona tebessüm edip amcama döndüğümde az önceki şaşkınlığının tekrar yüzünde yeşerdiğini gördüm. "Eşin mi? Evlendin mi sen? Bizim niye haberimiz yok kızım? Okulun ne oldu?"

Ardı ardına soru sorarken gösterdiği ilgili tavır yüzünden az kalsın kusacaktım. Bu kadar rol yapmasına hiç gerek yoktu. Gerçi...onu hiç tanımayan Alkan bunun rol olduğunu anlamayabilirdi. Ama ben ilgisiz ve egolu tavırlarının farkındaydım, bana oynaması aşırı saçmaydı.

YANILSAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin