46

455 32 118
                                    

İzin ver, öleyim
Gerçeğime döneyim
Ne yapsam böyleyim
Bir ateşim, söneyim

💥

Olaylı tuvalet macerası sonrası titrek adımlarla Alp'in yanına dönmüştüm. Bir şey çakmasın diye soğumuş çayımı dudaklarıma dayamış ama garip bakışlarından kaçamamıştım. Anın içindeyken utandırmayan şey o andan çıkınca eziyet ediyordu. Kendi kendimi tokatlayasım geliyordu. Olayın bir diğer başrolü yanımıza geldiğinde sakince içeceklerimizi içtik. Sonrasında Alp'in babasının her halükârda evine döneceğini konuştuktan sonra güvenli yerlere gitmek istediğimizden tekrar yola çıkmıştık. Yolu yarılayana kadar kızlarla konuşup adres almıştım. Alp'in bizle gelip gelmeyeceği kafamı karıştırırken Alp dikkat çekmemek için babasının yanına döneceğini söylemişti. Nabzını ölçmek istiyordu....

Sessiz ve uzun bir yolculuk sonrası kızlardan aldığımız adrese ulaştığımızda ilk dikkatimi çeken nostaljik köy evleri ve sokakta oynayan küçük çocuklar olmuştu. Arabadan inip temiz havayı içime çektiğimde arabayı kilitleyen Alkan'la göz göze geldik. Birkaç saat önceki halimiz aklıma geldiğinde kalbime bir yumruk yemiş gibi oldum ve gözlerimi kaçırdım. Ne kadar edepsiz insanlar olmuştuk birden?!

Önümüzdeki ahşap evi inceledim. Küçük şirin bir evdi. Bahçesi oldukça genişti. Yanlarda ekilmiş fakat henüz olgunlaşmamış sebzeleri ve meyveleri görünce gülümsedim. Tam bir köy hayatıydı, şehirde yaşayanlar için oldukça rahatlatıcıydı. Evin çatısında geniş bir balkon vardı ve ben tam oraya bakarken Ezgi balkonda gözüktü. Bizi gördüğünde kaşları havalandı. "Aa, gelmişsiniz!"

Balkondan hızlıca uzaklaşıp evin kapısına koştu. Kapıyı açtığında Alkan'la aynı anda yürümeye başladık, evin kapısının önüne Ezgi'nin yanına ulaştığımızda Ezgi araladığı kapıyı tamamen açtı, kızlar Ezgi'nin arkasında öylece içeri girmemizi bekliyordu. "Hoş geldiniz." dedi Ezgi kısık sesle. Kızların hepsine teker teker baktım, hepsinin gözleri telaşlı bakıyordu. Funda'nın gözlerinde bir ateş yakalamıştım. O diğerlerinden farklı olarak öfkeliydi de.

"Hoş bulduk." dedim ve Ezgi hafifçe geri çıktığında oluşan boşluktan içeriye girdik. Ezgi kapıyı kapatıp karşımızda duran kızların yanına döndüğünde bir süre sadece bakıştık. Soruları vardı, benim de vardı. Fakat keyifleri yoktu, canlarını sıkan bir şeyler olmuştu. Ne olduğunu bilmesem de gerginliği kırmak için ilk konuşan yine ben olmuştum.

"Daha bakışacak mıyız? Oturup konuşmamız gerek."

"Gelin, salona geçelim." Nisa konuştuğunda bakışlarım onun yüzüne tırmandı. Diğerlerinden daha soğukkanlı duruyordu ama onun bile keyfi kaçıktı. Bu kadar keyif kaçırıcı ne yaşanmış olabilirdi?

Salona doğru yürürken evi incelemeye başladım. Burası bir yazlık gibiydi çünkü tamamen ahşaptandı, rengi açık ahşap evin her yerindeydi. Girdiğimiz küçük holü aşıp salona ulaştığımızda salonda iki büyük iki de küçük koltuk olduğunu gördüm. Minik bir televizyon ahşap duvarın önünde, küçük ünitenin üzerine koyulmuştu. Salonun diğer tarafında da koyu renkte bir yemek masası vardı.

İncelemeyi bırak büyük koltuklardan birine kurulduğumda Alkan da yanıma oturdu. Ondan tarafa bakmıyordum, bakmaya da niyetim yoktu. Şimdi hepimiz birbirimizi sınava sokacaktık. Bütün soruları dökecektik bir bir.

Karşımızdaki büyük koltuğa Nisa, Funda ve Ezgi üçlüsü oturmuştu. Tekli koltuklara da Seval ve Bensu kurulmuştu. Hepsi ev haliyleydi, onları daha önce böyle gördüğüm söylenemezdi. Ama kader bizi bir şekilde bir araya getirmişti.

YANILSAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin