52

290 19 9
                                    

Bırakmasaydım elini
Gitmedeydim uzaklara
Kaçırdım o treni
Sordum onu sokaklara

Alpaslan'dan

Giray'ın oturduğu yere yakın bir yerde konumlanmış uzun parmakları aralıksız bir şekilde sandalyeye vururken ayağını da oynatıyordu Alp, boğucu oda ve karanlıktaki bilgisayar ışığı yormuştu bedenini. Sonuca ne kadar kalmıştı?

Elini siyah, dağınık saçlarından geçirdi ve parmaklarını burun kemerine götürüp hareket ettirdi. Önünde iki tane hacker vardı, hackerların diğer tarafında Giray oturuyordu. Ekranı izleyen bakışları ruhsuzdu. Sarı saçları bakımsız bir şekilde dağılmıştı. Mavi gözleri kızarıktı. O da Alp gibi sıkılmıştı.

Alp artık kendini kaybedecek aşamaya gelmişti. Hackerlar bırakıp gitmesin diye sağlam para vermişti, ona rağmen "Gidin." denilse koşarak gidecek bir tavırları vardı. Öyle zor aşamalardan geçiyorlardı ki klavyedeki parmakların hızına yetişemiyordu gözleri. Babası o kadar güçlü bir güvenlik duvarı oluşturmuştu ki sisteme sızmak imkansıza yakın gibiydi. Sadece bir suç kanıtı istiyordu Alp; bir video, fotoğraf ya da yazışma. Her şey olabilirdi ama bunu da direkt polise veremezdi. İnternete sızmalıydı, işlemeyen adaletin işlemesi için bu şarttı. İnsanların nefretini kazanmalıydı babası. Çünkü artık yargı halktı, herkes kendi adalet terazilerini kurmuştu çoktan. Babası için adaletin çoktan işlemiş olması gerekirdi.

Babası tam bir canavardı...tam tabiri yapılsa bu olurdu. Alp değişik tramvaların arasında büyümüş, ego tatmini için bir araç haline getirilmiş bir adamdı. Önceden tek istediği ve sayıklayıp durduğu şey "Baban seni sevecek! Böyle yaparsan bana seni çok sevecek!" idi.

Babası onu ne yaparsa yapsın sevmeyecekti, bunu geç anlamıştı. Onu seven tek insanı kaybettiğinde anlamıştı ama her şey çok geçti. Bazı geceler yangın yeri olan gökyüzüne bakıp gözlerini kapatıyordu. Her gözlerini kapattığında başka bir gökyüzüne uyanıyordu. Annesinin huzurlu yüzünü görüyordu ama içine dolan huzur fazla uzun ömürlü olmuyordu. Gökyüzü mezarlığından çok boş yer vardı, oraya en çok yakışan şüphesiz babasıydı.

Koca adam olmuştu ama hala küçücük bir çocuk gibi davranıyordu.

Onu küçük bir çocuk gibi seven ve her şeyi anlamasına rağmen ona istediğini veren bir kızı kaybetmişti. Buna rağmen durulmamıştı içindeki nehrin suları. İlkbaharın ilk demlerindeki gibi yoğundu bütün sel, fırtına. Babasının hırsları uğruna kalbini görmezden gelip sevmediği birini manipülasyon uğruna öpmüştü.

Babanın hırsı, senin hırsın...Gözlerin kör, kulakların sağır Alp. Bu artık senin hırsın Alp! Babana olan hırsın...

Alpaslan...Alpaslan...Babasının egosunu isminde taşıyan adam...Adı Aslan olan biri oğluna Alpaslan ismini koyar mıydı? Egosu dolgunsa koyardı tabii...

Anne, dedi içinden. Anne yardım et, yanına gelmek istiyorum...

Babası ölmeden kimseye rahat yoktu, mezarda bile...Bu yüzden çiçekleri alttan görme arzusuyla bir konuma getirdiği hayatını çöpe atamazdı. Belki...kalbini sonunda dinleyebilirdi. Sonunda iyileşirdi. Peki nelere mal olacaktı?

"Seval..."dedi içinden, dıştan söylese iç çekerdi. "Özür dilerim, her şey için. Hiçbir şey yolunda değil, sen iyi misin?"

YANILSAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin