Bir zamana, bir anıya ait olmak isterdim. Bir yaşamın parçası olmak. Duvarda asılı olan, insanların yanından gelip geçtiği o önemsiz tablonun bir parçası olmak isterdim. Güneşin ışığının değdiği ağaçta herhangi bir dal olmak. Bir yapbozun parçası olmak... Telaşla oraya ait olup olunmadığıma bakılırken asıl yerimin orası olduğunu bilsinler isterdim.
Bir yaşamda var olmak başka bir hayata karışıp oranın parçası olmak isterdim. Kayıp, kimliksiz ruhların ait olamadıkları o yerlerden sıyrılıp yatağın hemen yanıbaşında duran aile fotoğrafının durduğu çerçevede en iyi gülümsememle gülümseyip zamanda hapis olmak isterdim.
Bir yeri özümseyip oraya ait olmak uzun zaman alan bir süreçti. O yapbozun parçası olup olmadığımı bilememek... O tabloya ait bir nesene miydim bunu dahaca çözümleyememiştim.
Bunun için çok erkendi. Heyecanlı, anlaşılmayı bekleyen, çaba gerektiren bir zaman dilimi. Bir yanım yapboza ait olan parça olup olmadığımı çözmek için heyecanlıyken diğer yanım korku içindeydi.
Alışılmışlığın getirdiği duygular, beklentiler... Bir de ya o parça değilsem korkusu. Bütün bu detaylar içimde hüzün oluştururken kahvaltı masasındaki tabaklara baktım.
Artık tek değildim. Her şey iki taneden oluşuyordu. 'Artık yalnız değildim ama sessizlik benimle kalmaya devam edecek gibiydi. Çünkü bu adam da sessizlikle yaşıyordu.'
Tabağımdakileri bitirip çayımı içmeye koyuldum. Gözlerim Ardaya değdiğinde, kahverengi gözlerinin bir yerlere dalmış, düşünceleri içinde boğuluyormuş gibi görünüyordu.
"İyi misin?" Geriye yaslanmış onun boşluğa bakan ifadesini inceledim. Sesimle kendine gelip bana baktı. Elindeki çatalı bırakıp geriye yaslandı.
"Evet, İyiyim sadece bir az uykusuzum." Bir şey demedim. Önüme baktığımda ayağa kalkıp konuştu.
"Malum dün uykumu kaçıracak şeyler gördüm. Haydi çıkalım." Hızla kafamı kaldırdığımda yüzünde arsız bir ifade vardı. Benimle uğraşmayı seviyordu. Peşinden gittim. Kabanını giyerken bana bakıyordu.
"Ben sinirleneyim diye yapıyorsun değil mi?" Aslında beni utandırmak için yaptığı bariz ortadaydı ama bunu değiştirip söylemiştim. Tek kaşını kaldırıp bana baktı.
"*Benim olayım bu küçük seni utandır--Sinirlendirmek." Cümlesini değiştirdiğinde kapıdan çıkmadan önce sinirle konuştum.
"İyi amacına ulaşıyorsun o halde!" Ben asansöre giderken o da kapıyı kilitliyordu.
Hemen yanıma geldiğinde asansörün kapısı açılmıştı. Hiçbir şey demeden asansöre bindim. Aynadan ona baktığımda sırıtan bir ifadeyle bana bakıyordu.
Kafamı öne eğdim. Kısa süre sonra tekrar aynadan ona baktığımda ikimizin arasında ki boy farkı ve aynı renge sahip siyah kabanlarımızın görüntüsü hoşuma gitmişti.
Şuana ait iki parçaydık.
Arabaya bindiğimizde düşünce denizinde kuluç atmaya devam etti. Kısa süre sonra yüzeye çıkmış olacakki konuştu.
"Bu hafta sonu Ankaraya gideceğim." Dedi. Haber vermesi tuhafıma giderken kendini açıklaması farklı hissetmeme neden oluyordu.
"İş için gidiyorum. Pazar akşamı dönmüş olurum." Bir şey demeyip kafamı olumlu anlamda salladım. Bir anlık bana bakıp arabayı sürmeye devam etti.
"Yalnız kalman senin için sorun olur mu?" Tekrar bana bakıp önüne döndü. Bu kadar düşünceli olmasının sebebinin bunun olup olmadığını merak ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHTAÇ (TAMAMLANDI)
RomanceVar olmak sahip olduğum en büyük acıydı. Doğmak kaderim, sevgisizilik ise gerçeğimdi. Bana gerçeğimi anlatan, hüzünlü masalları dinlerken kuvvetli bir rüzgar esti. Rüzgar yeni bir masalı sıcak elleri ve güzel kahverengi gözleri getirdi bana. Karş...