Var olmaya başladığımız o ilk anda ruh ilmek ilmek işlenirdi. Her ilmek ne ile işlenirse ruh onunla büyürdü. Ruhuma işlenin ilmek annemle, babama aitti.
İlk ilmek bana ait olmayan sevgiydi. Sevgisizlik ilmek ilmek işlenmiş, ruhum hüzne boyanmış, yalnızlığın esiri olmuştu.
Ben bütün bunlardan ibarettim. O yüzden ne zaman elimi bir yere atsam hüzünü oraya taşıyacağımı düşünürdüm. Kaçtığım için en çok arzuladığım o sevilme isteğine hiç ulaşamamıştım.
Şimdi ellerimde, ruhumda yeni bir ilmekti. Bütün heyecanlımla onunla tekrar var olmak istesemde insan özünden kaçamıyordu.
Kendimi buna ait göremiyordum.
Sevilmeyene ait olmalıydım.
Öyleydim.
Zaman her şeyi değiştirmişti. Yok etmesini istediğim her şey güçlenerek büyüyordu. Varlığından haberdar olmadığım bütün duygular o zehirli, güçlü otların arasından hızla onlar gibi büyüyordu.
Bilidiğim iki şey vardı.
Bu sevgiydi ve güçlüydü.
Diğeri bunun sonsuza ait olmadığını biliyordum.
Yağmur ikimizide sırıl sıklam yapmış, hissizliğe bırakmıştı bizi. Bütün cümleleri alıp götürmüştü. Eve girdiğimiz an Arda kapıda soyunmaya başlamıştı bile. Sanki birden bütün hüzün gözlerimin altına çökmüş, bütün her şey enerjimi çekip almıştı benden.
Arda üzerindeki gömleği üzerinden sıyırıp yere attı. Merdivenlere doğru adımlarken bir an dönüp bana baktı. Gözümde büyüyen merdivenlere olan yılgın bakışlarımı alıp tekrar ona baktım.
Orada beni anlamak isteyen biri vardı. Hatta anlıyordu ve beni çaresiz hissettiriyordu.
Hızla yanıma geldi ve beni kucağına aldı. Soğuk ellerim nemli gövdesine değdiğinde ikimizde titremiştik. Beni odama çıkarttı ve yatağıma bıraktı. Bana doğru eğili olan bedenini çekmeden hemen önce saçımı öptü.
"Üzerini değiştir. Birazdan saçlarını kurutmaya geleceğim." Dedi ve gitti. Kapanan kapıyla birlikte göz yaşlarım yüzümde yolculuğa çıkmıştı bile.
Üzerimdeki ıslak elbiseden kurtulmak için hızla soyundum ve çıkardığım eşofman ile tişörtü üzerime geçirdim. Islak saçlarım için havlu çıkarırken Arda odaya girdi.
O da benim gibi eşofman ve tişört ikilisini giymiş nemli saçlarıyla karşıma dikilmişti. Bana bir şey demedi ve yatağıma uzandı. Sanki birden her şey üst üste gelmeye başlamış gibi hissediyordum.
Gidip sessizce yanına oturdum. Kendim saçlarımı kurutmaya çalışırken havluyu elimden aldı. Vermemek için ısrar etmedim. Bir başka bana ağır gelen şeye kucak açtım.
O kimsenin benim için yapmadığı şeyleri yapmaya devam ediyordu.
Uzun geçen sessizliğin ardından konuşan ilk ben olmuştum.
"Uzun zaman sonra gördüm onu..." En son onunla o kafede kalmıştım. En son üşüyüp üşümediğini düşünüyordum. En son hiçliğe bırakıldığım o zamanlarda çocukluğumun, elini tutmuş umutların hepsini yok etmesini diliyordum, umut ettiğimden habersiz.
"Hiç değişmemiş. Sanki zaman ondan hiçbir şey alıp götürmemiş gibi..." Belkide hayata karşılık sattığı ben olduğum için zaman onun için acımasız değildi. Bilmediği bir yerde bir başkasının, benim hayatım yok oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHTAÇ (TAMAMLANDI)
RomanceVar olmak sahip olduğum en büyük acıydı. Doğmak kaderim, sevgisizilik ise gerçeğimdi. Bana gerçeğimi anlatan, hüzünlü masalları dinlerken kuvvetli bir rüzgar esti. Rüzgar yeni bir masalı sıcak elleri ve güzel kahverengi gözleri getirdi bana. Karş...