En karanlık geçen gecelerin sabahına benzeyen insanlar vardı. Dokunuşları nefes, bakışları yaşamı vaad ederdi. Kimsenin olmadığı o sokakta sizi bulmaya gelen değil, sizinle orada kaybolmaya gelendi. Elini uzattığında sana bir kalbin olduğunu, senin içinde sevginin var olduğunu hatırlatırdı.
Bütün o kalabalığın, yalnızlığını yaşadığım o kayıp şehirde benimle yalnızlığı paylaşan, hissettiğim duyguların çürümeye yüz tutmuş kalbim içinde var olduğunu hatırlatıp ruhumu doyurduğunda solup giden kalbimi tekrar atmasına neden olan bu adam kalbimi çürümeye bırakan, onu oradan sökmeye çalışıp, hasarlar bırakan, kayıp uçurtmamın ipini asla bulunmamasını dileyerek kesen o kişiyle yan yanaydı.
Kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda içi parlayan bakışları, içimde olan yıkımı gördüğünde usulca çatıldı. Hüznüm ona ulaştığında masal kulağımda tekrarlandı.
"Küçük..." Dedi sessizce. Bakışlarımı ondan çekip ellerime ulaştırdım. Soğuk, beyaz ellerim bana kalbimi anımsatıyordu.
"İyi misin?" Uzun süre aşamadığım sorulardan biriydi nasıl olduğum. Genellikle öğretmenlerimin ve Hikmet amcanın sorduğu bir soruydu. İyi olmak nasıl hissettiriyordu? İyileşmiş miydim yoksa iyi biri miydim? Hissettiklerime rağmen iyi olduğumu mu soruyordu? Benimle birlikte gelen yıkık dökük o yanıma rağmen iyi olduğumu merak ediyordu?
İyiydim.
Öyle olmalıydı. Çünkü bu hayatın bana öğrettiği bir diğer şey o yıkık yanını biraz daha yıkabilecekleriydi.
"İyiyim." Dedim titrek sesimle. Kolumu sıkıca tutup ona bakmamı sağladı. Bakışlarımı gördüğünde yüzünde acı yerini aldı.
"Seni üzüyor muyum?" Dedi acı içinde çıkan sesiyle. Bazı anlar vardı soluğunuzu kesen.
"İyiyim." Sesim kısık çıkarken bakışlarım tekrar onun bakışlarından kaçıştı.
"İyi olup olmadığını sormadım." Dedi bu sefer sinirle.
"Seni üzüp üzmediğimi sordum?" Hızla ellerinden kurtulup ayağa kalktım.
"Ben de sana iyi olduğumu söyledim!" Bir şey demesine fırsat vermeden kabanımı alıp kendimi dışarı attım.
Sulu yağan kar sokak lambalarının altında seçilirken, beykozun uzun sahil yolunu hiç bitmemesini dileyerek yürümeye başladım.
Kabanımın düğümelerini iliklerken, sarı elbisesi kirlenmiş küçük Derine baktım. Hemen yanımda üşüyerek durmuş önüne bakıyordu.
Elbisesinin kirlenmesinin nedeni annesiydi ama üşümesi?
Bunu düşünmek bile atan kalbimi, ölü ruhumun eline tutuşturmak istiyordu.
Caddeden geçen arabalar dışında dışarıda kimse yoktu. Soğuk yüzüme dokunduğunda her zaman burada olduğunu biliyordum. Kaçıp gittiğim çocukluk zamanlarım yeniden benimleydi. Böyle zamanlarda en çok kendi yalnızlığımı kendimle paylaşmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHTAÇ (TAMAMLANDI)
RomantizmVar olmak sahip olduğum en büyük acıydı. Doğmak kaderim, sevgisizilik ise gerçeğimdi. Bana gerçeğimi anlatan, hüzünlü masalları dinlerken kuvvetli bir rüzgar esti. Rüzgar yeni bir masalı sıcak elleri ve güzel kahverengi gözleri getirdi bana. Karş...