Kötü geçen gecelerin zehirli sarmaşıklarla birbirine dolandığı zamanlar vardı. Bedeninden ziyade ruhunu sardığıda onlardan kurtulmayacağınızı söyleyerek sararlardı etrafınızı. Gün, zaman, ortam ve insanlar onlara destek verircesine ellerini sürer, birkaç zehirli sözücük fısıldardı. Bir gül bahçesini bile artık güzel göremiyor olursunuz. Güller neden kırmızı? Neden güzel kokuyor? Bunlar neden umrumda? Dersiniz. Sarmaşıklar fısıldar; Geçmeyecek. Güllere uzanmayı deneme. Sen o gül bahçesinde ki o gülsün ama artık bir önemin yok. Koparılmak üzere dikildin. Yok olacaksın...
Kötü geçen bütün o anlarda o bahçede bir gül olmamı hiç önemsemedim. Ben koparılmış öyle dikilmiştim. Yok olarak büyüyordum. Uykunun ipleri tekrar sıkıca bağlandığında tanımadığım,sessiz evde gözlerimi açtım. Bazı geceler bazı sabahlara uyanmayacağımı hatırlardım. Bununla birlikte büyümüştüm. Ama şimdi hiç uyanamayacağım bir güne açmıştım gözlerimi.
Arkadaşlarımın olduğu, yaşadığım yerden kilo metrelerce uzakt, heyecanla açmıştım. Yataktan kalkıp sessizce camı açtım. Önümde dağlar, sıra sıra dizli ağaçlar karla kaplıydı. Bundan iki yıl önce, yatağımdan kalkmayı hiç istemediğim zamanları düşündüm. Yok olsam kimse fark etmeyecekti bile. Güller dolusu bahçede eksilen bir gül fark edilmezdi. Hele ki koparılmış bir gül iseniz.
Şu an ise hayalini bile kurmadığım bir andaydım. Rüya değildi. Rüya değildi çünkü ayaklarım soğumaya başlayan yerle soğu hissediyor bedenimden bir ürperti geçiyordu. Lapa lapa yağan kar buradasın diyordu bana. Sen üşüyorsun ve yaşıyorsun. Odadaki saate baktım. Durmuştu. Saat tam dörtte.
Banyoya girip yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı güzelce tarayıp bıraktım. Dalgalı saçlarım tuhaf bir şekilde kabarmamıştı. Pijamalarımdan kurtulup siyah kotumun üzerine bordo kazağımı giydim. Kalın çorapları da üzerime geçirdikten sonra hırka getirmeyişime hayıflanmıştım. Kazakla bile üşüyordum. Eşyalarımı toparlayıp telefonumu alıp sessizce odadan çıktım. Telefonumdan saati kontrol ederken saatin dahaca dokuz olduğunu gördüm.
Salona tam girmeden uzaktan uyuyan Kaan'a baktım. Yüz üstü yatmış bir eli koltuktan taşmıştı. Salonun hemen yanında ki duvarın orada bir kapı vardı. Balkona açılıyordu. Kapının kilitli olup olmadığına bakmak için kolu indirdiğimde hemen açıldı. Kuvvetli rüzgar saçlarımı uçurmuş içeriye birkaç tane kar tanesi yollamıştı. Balkon belli bir yere kadar karla kaplıydı. Kenarda bulunan terlikleri giyip balkona çıktım. Birkaç öten horoz ve inek sesi vardı. Evler parça parça halinde sıralanıyor, tüten bacalar erken kalkanların haberini veriyordu. Yoldan genç bir çocuk arkasındaki koyu sürüyüyle geçmeye başladı. Birbirini takip eden sürüye hayranla bakıyordum. Huzur verici bir andı. Güzel çizilmiş bir tabloyu uzaktan izliyor gibiydim.
"Günaydın küçük. "Ellerim gövdemde üşümemi umursamadan etrafı izlerken belkemediğim ses beni korkutmuştu.
"Günaydın. "Üşüdüğümü için titrek çıkan sesim korkumu belli etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHTAÇ (TAMAMLANDI)
RomanceVar olmak sahip olduğum en büyük acıydı. Doğmak kaderim, sevgisizilik ise gerçeğimdi. Bana gerçeğimi anlatan, hüzünlü masalları dinlerken kuvvetli bir rüzgar esti. Rüzgar yeni bir masalı sıcak elleri ve güzel kahverengi gözleri getirdi bana. Karş...