Tekrar dönüp dolaştığım o yerdeydim. Beni yemek masasında sessizlikle baş başa bıraktıkları o andaydım. Uzaktan hayranlıkla izlediğim o arkadaş grubuna yine uzaktan bakıyordum. Öğlen güneşinin vurduğu, yalnızlıkla kavurulan yerde, balkonumdaydım. Yine dipte, yalnızlıkla baş başaydım.
Bu yer, bu hissler tanıdıktı. Nasıl başedebilirim öğrenmiştim. Öğretmişti Hikmet amca. Ama şimdi, yine hiçbir şeyi bilmeyen o küçük kızdım. Öyle hissediyordum. Hıçkırarak ağlarken, kendimi Hikmet amcanın kliniğinde bulmak istiyordum.
Bana yine net sorular sormasını, beni ağlatmasını ama yinede yanımda olmasını istiyordum. Bu bildiğim ama ait olamadığım dipte bana yeniden el uzatsın istiyordum. Tanıdık bir yüz görmek, bana her şeyin geçeceğini söylemesini istiyordum.
Biri önümde eğildiğinde buğulu gözlerimin ardından Ardayı seçebilmiştim.
"Küçük..." Diyerek temkinle, bundan birkaç dakika önce Banunun sırtına değen elleri benim koluma dokunuyordu. Hızla omzumu silktiğimde ellerini havaya kaldırdı.
"Tamam sana dokunmuyorum ama lütfen yerden kalk." Hıçkırarak ağlamalarım dursada gözlerimden akan yaşları durduramıyordum.
"Bana ne yapacağımı söyleme!" Az önce olanlar beynimde kaç defa döndü hatıralmıyordum bile. Şimdi bile ona bakarken birebir tekrar yaşıyor gibiydim.
"Bana ne olduğunu söyler misin? Az önce olanlar neydi öyle?" Sesi endişeli çıkıyordu. Bunu bana bakan gözlerinden bile seçebiliyordum.
"Sana bir şey açıklamak zorunda değilim!" Onun aksine bağırarak konuşuyordum. Bize dönüp bakan birkaç yüzü görebiliyordum.
"Yerden kalkar mısın? Hasta olacaksın." Bu beni daha da ağlatırken ne yapacağını bilemediğini sinirle yüzünü sıvazlamasından anlıyordum.
"Lütfen evimize gidip sakince konuşalım olur mu?" Onun bu sakin tavırları içimde kaynayan sinirimi daha da artırıyordu. Hızla ayağa kalktım.
"Olmaz! Sen bana, benim ne istediğimi soruyor musun?" Bağırarak onu gövdesinden ittim. Birkaç adım sendelediğinde bana şaşkınca bakıyordu.
"Anlamaya çalışıyorum. Az önce Banu ne yaptı ki yüzüne portakal suyu fıralttın?" Az öncekine oranla sesi yüksekti. Yaptığım şey onu kızdırmış mıydı?
"Neden? Zoruna mı gitti? Senin yüzüne mi fırlattım?" Hayal kırıklığının gelip beni bulacağını biliyordum ama bu şekilde olacağını düşünmemiştim.
"Ben anlamaya çalışıyorum Derin. Neye kızdığını? Neden öyle yaptığını? Anlamaya çalışıyorum." Adımı söylemesi soluğumu kestiğinde tekrar hıçkırarak ağlamaya başladım. İşte şimdi kapıdaydım. Evimden oldukça uzakta.
"Git..." Hıçkırıklarım içinde cümle kurmaya çabalıyordum.
"Anlamaya çalışma." Titreyen bacaklarım daha fazla ayakta durmaya gücümün kalmadığını göstermeye başladığında gidip banka oturdum.
"Gidemem! Duydun mu beni?" Dedi bağırarak.
"Gidemem!" Yüzümü ellerimin arasına hapis edip ağlamaya devam ettiğimde tekrar önümde eğildi.
"Bak Derin eğer gelmezsen seni kucağıma alırım." Kafamı kaldırıp ona baktım. Gözleri yüzümü talan ediyordu.
"Ciddiyim yaparım." Yumruk yaptığım elimi gövdesine geçirdim.
"Sen..." Dedim hıçkırarak.
"Sen... Bana sormadın." Ağlamam yüzünden kendimi ifade edemiyor oluşum beni daha da kötü yaparken midem ağzıma geliyordu. Bir şey demiyor sadece yüzüme bakıyordu. En sonunda beni kendine çekip, kucakaldığında tekrar gövdesine vurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHTAÇ (TAMAMLANDI)
RomanceVar olmak sahip olduğum en büyük acıydı. Doğmak kaderim, sevgisizilik ise gerçeğimdi. Bana gerçeğimi anlatan, hüzünlü masalları dinlerken kuvvetli bir rüzgar esti. Rüzgar yeni bir masalı sıcak elleri ve güzel kahverengi gözleri getirdi bana. Karş...