11.Bölüm- BEKLENMEDİK

398 39 51
                                    

Bazı anlar akan bir nehir'e dönerdi. Nehir'in kenarında yosun tutmuş taş gibi kalırdım orada. Nehir akar, balıklar geçer ,yosun tutmuş taş orada kalır ve sadece olup bitenleri izlerdi.

Gün ağrırken, yaşam başladığında nehir akmaya devam ettiğinde zamanda kalır izlerdim uzaktan insanları. Bütün o koşuşturmalar içinde neler yaşadıklarını çözmeye çalışırdım. Mimiklerin altında yatan düşünceleri, bedenlerine yansımış hayal kırıklıklarını bir ayna gibi taşırlardı üzerlerinde.

O duyguları oradan seçip ortaya çıkarmak uzun ve dikkatli bir gözlem içerirdi. Eksik yönlerim olsa da gözlerde ki duyguyu, hareketlerde ki o garipliği seçebilir hale gelmiştim. Kendimle çokça yalnız kalmamın bana bir harmanıydı bu...

Bedene yansıyan duygular gözlere yayılırdı. Oradan ellere ve seslere. Bazen o tınılarda gördüğünüz alışa gelmişin dışında bir şeylerle karşılaştığınız da duraklardınız. Bazen beklide hiç görmemeyi dilerken bulursunuz kendinizi.

Bulunduğum ortamlarda konuştuğum insanlar kendi gözlemleriyle ilgili yorum yaparlardı bana. Bazılarına göre utangaçtım. Bazılarına göre ise özgüvensizdim. Ama aksine. Çevreme yabancıydım.

Nasıl davranması gerektiğini bilmeyen bir yanım vardı. Diğer yanım ise çıkıp bir topluluk önünde binlerce insanlarla konuşabilecek gibiydi. Dürüst olmak gerekirse utangaç bir yanım vardı. Bu da beni zamanına ve mekanına göre özgüvensiz yapardı.

Hissettiklerimi hiçbir zaman tam olarak dökemezdim ortaya. Ben istesem de boğazımda oluşan yumru sıkardı beni. Isırgan otu değmiş gibi yanardı gözlerim.

O yüzden dahaca kabuğu kırıp inime inebilen yoktu. Birkaç doğru tahmin kabuğu kırmadı hiçbir zaman. Ki Hikmet amcaya bile çok üstün körü anlatırdım kendimi... Ama şimdilerde bana meydan okuyan biri vardı. Gözlerime bakıyor ve sessizce, izin almadan bütün duygularımla konuşuyordu.

Beni görmeye çalışıyordu. Arsız bir misafir gibiydi. Tam olarak beni görebiliyor muydu bu meçhuldü. Ama bir yanının benimle konuştuğuna yemin edebilirdi. Dün o salıncakta beni sallarken sarf ettiği cümleler ruhuma, kalbime bir cam kırıkları edasıyla serpiştirilmişti. Endişe her yerimdeydi. Korku ise bütün bedenimi istila etmişti.

Şeker portakalının ilk satırında düşünceler beynimi ziyaret ettiğinde Zeze'nin kurduğu hayalleri büyük biri yanına geldiğinde nasıl bozuluyorsa benimde düşüncelerim girmişti araya. Odaklanıp kitabın içine girmediğim için gidip onu yerine bıraktım.

Kafamı dağıtmak, hissettiklerimden uzaklaşmak için kendime kahve yapmaya mutfağa girdim. İkinci bir kahve sadece biraz uykumu açardı o kadar. Ama mutfağa girdiğimde düşünceler ayağımın altına toplandı. Boş bardaklara baktığımda ellerim sanki benden bağımsız bardağına dokunmuştu.

Dokunuşumla ayağımın altında dolanan düşünceler tekrar bütün vücudumu sardığında bir bilinmezliğin içindeydim.

Hızla bardağı bulaşık makinesine koyup yanına Burak ve kendi bardağımı da ekleyip mutfaktan çıktım. Etrafa bakarken ne yapabileceğimi gözden geçirirken gidip biraz matematikte eksik kalan konularımı tamamlamak için ders başına geçtim.

Sabaha doğru yatağımda yerimi aldıktan sonra öğlen üçte gözlerimi açtım. Karnım uyanır uyanmaz acıktığının sinyallerini verirken gidip hazırlandım. Bugün pazardı ve sürekli gittiğim kafede sadece Pazar günlerine özel çok güzel pankekler çıkıyordu.

Evden çıktığımda soğuk rüzgar saçlarıma dokunduğunda ürpermiştim. Trençkotumu giydiğim için mutluydum. Artık hazan mevsimi bizimleydi.

MUHTAÇ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin