14. Bölüm: "Özgürlük Dedikleri."

144 19 4
                                    

"Size çok teessüf ederim, beyler." Lalezar bu alaylı cümleyi kurunca, Ammar, Huzeyfe ve Siraç'ın gözleri onu buldu. "Bizi korumak için daha cesur olmanız gerekmez miydi? Bir de kızlara korkak derler." Huzeyfe göz devirdi. "Sizin durumunuz da pek iç açıcı değildi." "O yüzden diyorum ya zaten." diye mırıldandı Lalezar. Erkekler bu kez duymazdan geldiler. Hepimiz sessizdik.

Ne zorluklarla düzenlediğimiz kamp, dehşet verici bir olayla damgalanmıştı. Teknede, eve dönüş yolundaydık. On dakika içinde varacağımızı söylemişti kaptan. Okyanus kokusunu içime çektim. Tüm neşem, enerjim bozguna uğramıştı. Eve vardığımda muhtemelen uyuyacaktım. Bu, moralim bozukken becerdiğim en iyi şeydi. Nûra'ya baktım, o da benim gibi durgundu.

Evimin sokağına girdiğimde, bıkkın adımlarla yürüyordum. Yaşayamadığımız tatilin planına göre, şüphe çekmemek için hepimiz evlerimize farklı saatlerde varacaktık. Her ne kadar hayalimizdeki kampı yapamasak da kurala uymalıydık. Bu nedenle arkadaşlarımın bir kısmı grup evinde oyalanacaktı. Ben uyuyacağımı söyleyip gitmem gerektiğini ima etmiştim. Kabul etmişlerdi.

Eve girince kimseyi göremedim, selamıma da kimse cevap vermemişti. Annemgil evde yoktu. Zaten aldığım izne göre iki gün sonra dönmem gerekiyordu. Bugün geleceğimi, dahası gelmek zorunda kalacağımı asla bilemezlerdi, değil mi?

Çantamı odama yerleştirip üstümdekileri çıkardım. Rahat bir şeyler giyip saçlarımı aşağıdan tek kuyruk halinde topladım. Biraz meyveli yoğurt kaşıkladıktan sonra yatağıma kıvrılıp, gözlerimi yumdum.

Kaçamak kampımızın üzerinden iki hafta geçmişti. Neyse ki ailelerimiz ustaca oynadığımız rollerimiz sayesinde hiçbir şeyden şüphelenmemişti. Bu bir haftayı kendi evimde geçirmiş, grup evine uğramamış, arkadaşlarımla da buluşmamıştım. Ama artık çok sıkılmıştım, bu yüzden farklı bir şey yapmak istedim. Bugünümü sadece en yakın arkadaşım Nûra ile geçirecektim. İkimizin arasında özel bir dostluk bağı vardı ve uzun zamandır baş başa kalmamıştık.

Tereddüt etmeden onu aradım. Nûra benim için de uygunsa onun evinde buluşabileceğimizi söyledi. Bu fikir hoşuma gitmişti. Bu yüzden çok oyalanmadan hazırlandım. Nûra benden sadece birkaç sokak ötede oturuyordu. Yürüme mesafesiyle çabuk ulaşacak kadar yakındık yani. Bugün göğüs dekolteli bir tişört ve favorim olan şortumu giymiştim. Annem bugünlerde ziyadesiyle meşguldü, babam vardiyası yüzünden neredeyse tüm gün eve girmiyordu. Bu durum da bana epeyi esneklik sağlamıştı. Yazın tadını çıkarmak için aşırıya kaçmaktan asla sakınmıyordum.

Ne de olsa, kışın kötü hava koşulları yüzünden oldukça muhafazakar giyiniyordum. Tüm o kalın kazaklar ve uzun pantolonlar yeterince midemi bulandırmıştı. İşte bu yüzden şimdi seksi bir tarza bürünmek için en iyi zamandı.

Annem her zaman, "Haram erkeklerin gözlerinin gezindiği bir beden daha çabuk yaşlanır." derdi. Muhtemelen beni sözde yola getirmek için uydurduğu bir teoriydi. Doğru bile olsa, öyle ya da böyle herkes yaşlanmayacak mıydı? Sırf bu teori yüzünden en büyük yaşama sevinci nedenimden vazgeçmeyecektim.

Üzgünüm anne. Çok farklıyız ve benim dünyamda erkeklerin baktığı kız güzel sayılır.

Nûragilin evine ulaştığımda, parmağımı zile uzattım. Çaldıktan bir kaç saniye sonra Nûra kapıda belirdi. Gülümseyerek beni süzdü. "İçeri gel hadi." Askılı kırmızı bir badi giymişti. Dizlerinin bir kaç santim üstünde biten mini etek arkadaşımın kusursuz fiziğini sergilemesine yardım ediyordu. Onun da babası evde değildi anlaşılan. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim, Nûra onu salonda beklememi söyledi. Annesine haber verecekti.

Gözlerimi muntazam bir şekilde dizayn edilmiş misafir odasında gezdirdim. Neredeyse üç aydır bu eve gelmemiştim. Nûra'nın annesi Safiye Teyze, mobilyaların yerini değiştirmiş olmalıydı. Zira şu anki görünüm bana çok yabancıydı. Az sonra Nûra annesiyle içeri girdi. "Hoşgeldin, Ecrin." dedi Safiye Teyze bana sıcak bir tebessümle. "Hoşbuldum, Safiye Teyze." Gözlerimin içi gülerek ayağa kalktım ve ona sarıldım. Annemin kız kardeşi yoktu, ama Safiye Teyze, olmayan teyzemi hissettiriyordu bana.

"Nûra, üstüne düzgün bir şey giy, kızım." Safiye Teyze, sert bir sesle arkadaşımı ikaz edince duraksadım ve gözlerim bugünkü stilime kaydı. Nûra'dan farkım yoktu, hatta bugün ondan bir tık daha açık giyinmiştim. Safiye Teyze niye böyle demişti ki şimdi? Kızını en yakın arkadaşının yanında rencide etmişti, ve bu gerilmeme sebep oldu.

"Anne başlama yine, lütfen." dedi Nûra bıkkınca. "Sanki dışardayım. Evde kız kızayız işte. Hoş, dışarıda da giyerim ben bunu. Sen bana karışamazsın." Safiye Teyze kollarını göğsünde kavuşturdu. "Göbek ve diz arası, kadın kadına da haramdır. Yani anlayacağın, ben ve arkadaşının yanında bile böyle kılıkta olman caiz değil. Ayrıca 'Sen bana karışamazsın' da ne demek?" İkisinin tartışması iyice kızışırken, sessiz kalmaya karar verdim. Bir an önce durumun tatlıya bağlanmasını diliyordum.

"Karışamazsın işte." diye yineledi Nûra. "On sekiz yaşındayım artık. Reşitim. Sırf sen diyorsun diye mi istediğim gibi giyinmeyeceğim? Benim vücudum, benim tarzım, benim isteklerim. Bunu daha önce de konuştuk. Birbirimize saygı duyacaktık hani?" Safiye Teyze, sesini yükseltmeden aynı kararlılıkla tekrar etti. "Nûra. Git üstüne bir etek geçir. Başkasının yanında ne giyindiğin umrumda değil artık. Ama ben daha fazla bacaklarını seyretmek istemiyorum."

Arkadaşım daha fazla tatsızlık çıkmasını istemediğinden mi ne, oflayarak ayağa kalktı. Salonun çıkışına yürüdü. Safiye Teyze de bir şeyler ikram edeceğini söyleyip yanımdan ayrıldı. Onların dönmesini beklerken yeni manikür yaptığım tırnaklarımı gözden geçiriyordum. Salona birinin girdiğini duyunca başımı kaldırdım. Nûra ya da Safiye Teyze değildi. Gördüğüm kişi hiç tereddüt etmeden gülümsememi sağlamıştı. "Hoşgeldin Ecrin abla." Oldukça nazik ve tatlı bir şekilde beni selamlayan, Nûra'nın küçük kız kardeşiydi.

"Sen evde miydin, Zehra?" dedim ayağa kalkıp ona sarılırken. "Seni gördüğüme çok sevindim!" Zehra büyük bir hevesle beni sarmalarken, ona yardımcı olmak için onun boy hizasına eğilmiştim. Zehra, 12 yaşındaydı. Nûra'nın tek kardeşiydi ve sanırım onun gibi bir kardeşe sahip olmak için her şeyimi verirdim. Tek çocuk olmanın hiçbir avantajını görmemiştim şimdiye kadar.

Nûra salona geldi ve bizim sarmaş dolaş halimizi görünce gülümsedi. "Ecrin ablası, Zehra'nın tırnaklarına baksana." Dediğini yapınca Zehra'nın koyu pembe ojeyle sıvanmış küçük parmaklarını gördüm. "Ne kadar güzel olmuş!" dedim coşkuyla. "Tırnaklarımı ablam halletti. Sen de makyajımı yapar mısın Ecrin abla?" Zehra bunu deyince merakla sordum. "Bir yere mi gidiyorsun?" Küçük kız, masumca başını iki yana salladı. "Ne yazık ki hayır. Babam gelmeden makyajı ve ojeleri silmem lazım. Bu yüzden acele edelim." deyip hızla salondan çıktı.

Nûra sırıtarak bana baktı. "Görüyorsun. Makyaj ve güzelliğe karşı çok hevesli. Annem çok korkuyor, onu kendime benzeteceğim diye." İkimizin annesi de Nûra ve beni istedikleri gibi yetiştirememişlerdi. Safiye Teyzenin ikinci şansı küçük kızı Zehra idi. Benim annemin tek şansı ise bendim ve o başaramamıştı.

Çok geçmeden Zehra elinde makyaj çantasıyla yanıma sokuldu. "Hadi Ecrin abla çabuk ol." dedi saf bir heyecanla. Onu kırmamak için elime tutuşturduğu ruju kavradım. Kırmızı ruju, onun küçük dudaklarının üzerinde gezdiriyordum ki, Safiye Teyze elinde ikram tepsisiyle içeri girdi. Tepsiyi rastgele bir sehpaya bırakıp alelacele yanımıza geldi. "Ne yapıyorsun Zehra?" Bunu Zehra'nın istediğini tahmin etmiş olmalıydı ki, bana hiçbir şey demedi. Hemen ruju kapatıp Zehra'nın makyaj çantasının içine attım.

Zehra annesinin başında dikildiğini hissedince panikle yutkundu. Biraz eğlenmek ve kafa dağıtmak için en yakın arkadaşımın evine gelmiştim. Ama geldiğimden beri bir kez bile rahat bir nefes alamamıştım. Zira bu ev bugün Safiye Teyze yüzünden çok havasız ve basıktı.

SAHRA YANGINLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin